Şimdi Ramazan ayındayız. Pandemi nedeniyle eski adetlerimizi yaşam biçimimizi geçmişte olduğu gibi ne yazık ki uygulayamıyoruz. Neydi o eski ramazanlar nostaljisini yaşıyoruz. Örneğin çocukluğumun sofralarını anımsıyorum: Hangi mevsimde ne bulunursa onlar vardı sofralarda. Pahalı olanları zengin sofralarında bulurduk. Hamaratlı ellere sahip anneler, kaynanalar, gelinler yapar yakıştırır, sofraları zenginleştirirlerdi. Bu sofralarda değerli misafirler, hısım akrabalar olurdu. Ama Ramazan boyu sürmezdi. Mütevazı sofralar tabii ki esnaf ve bir de fakir sofralarıydı.
***
Bizim zamanımızda, evlat annesinin, babasının yanında çocuğunu kucağına alamaz, sevemezdi. Feodal yapı gereğiydi bu. Ataerkil aile düzeni böyle istiyordu.
Askere giden evlat, eşine mektup yazamaz; ancak hane tarafına selam yazabilirdi gönderdiği mektuplarında.
Öğrencilik yıllarında, gönül verdiği, sevdiği kızla el ele dolaşmaktan utanırdı gençler. Seni seviyorum deme cesaretini bile bulamazlardı kendilerinde. Şarkı söyleyemez, türkü çağıramaz, bir müzik aleti çalamaz, radyo dinleyemezdiniz o zamanlar. Aşk, sevgi, sevgili gibi şeyler ayıptı. Günahlara değinmiyorum. Baskı altındaydık yani.
Gece sokağa çıkamaz, kahveye gidemez, izin almadan sinemaya gidilmez; aile büyükleri gelmeden de evde olurduk. Aksini mi yaptık: mutlaka birileri haber uçurmuştur babanızın, dedenizin kulağına. O akşamınız zehir edilmiştir kısacası.
***
Sevdiğinizi alamaz, sevdiğinize vermezlerdi. Büyükler peki demişse, iş biterdi. Kız kaçırmak, kocaya kaçmak vardı bu yüzden. İntihar edenler köyünü kasabasını terk edenler bile çıkardı ara sıra. Erkek biraz özgür, kızlar kürek mahkumu gibiydi o zamanlar. Yabancıya kız verilmez, yabancıdan kız da alınmazdı. Şimdi öyle mi?
Kaynatasına-kaynanasına hizmetkar gelin övgüler alırdı. Görümceler, gelin kaynana geçimsizliğinin simgeleriydi.
Oğlanların boyunları, ana babalarına karşı kıldan inceydi. Geçimsizliklerde kız tarafı, çözümü zorlaştırır; usanan oğlan tarafı, 'Bırak oğlum, ben sana ondan daha alasını alırım.' diyerek kesip atardı. Bu tür konular mahkemelere konu olmazdı. Kasabanın hatırlı büyükleri çözerdi bu sorunları…
***
70'li yılların başından itibaren yıkılmaya başladı tüm bu tabular, yanlışlıklar. Bu konuda geldiğimiz durum gayet açık; her şey ortada. İzleyin televizyon kanallarını, okuyun gazeteleri; şaşacaksınız yukarıda anlattıklarıma.
Şimdiki yaşlılar, 'dünyanın çivisi çıktı, her şey alt üst oldu; ne küçük sayıyor, ne büyük seviyor !' iletişimimiz-sevgisiz-sevimsiz bir toplum olup çıkıverdik diye yakınıyorlar. Olayı bugün değerlendirdiğimizde haklı yanlarının olduğunu kabul etmeliyiz.
Eskiler, bu değişimi zamane çocukluğuna verirdi. Ve 'devir sana uymazsa, sen devire uy' diye avunurdu. Kimsenin aklına gelmedi bu günler! Çok değiştik. Değiştik de, güzel huylarımız, hasletlerimiz, paylaşma-yardımlaşma duygularımız zaafa uğradı. Kazandığımız değerleri çoğul kılmak yerine yozlaştırıverdik.
***
Yıllar yılları kovaladı köprülerin altından çok sular aktı; akla hayale gelmeyen her alanda değişimler yaşadık. Değişen gelişen teknoloji sosyal yaşam biçimleri yenidünya düzeni gibi gerekçelerle bugünlere geldik. Atalarımız bu yaşamlarımızı görselerdi biz dünyaya çok erken gelmişiz duygusuna kapılırlardı. Hatta ben bile kendimi anılar sarmalında yaşayan biri olarak bahtiyar sayıyorum.
***
Ben 40'lı yıllar kuşağıyım. Çocuklarım X Kuşağından, torunlarım ise Z Kuşağından. Bizim zamanımızdan 80'li yıllar sonrasına kadar hep kuşak çatışmalarından söz edildi. Gerek siyasi, gerekse kültürel - sanatsal - akıl ve bilim çağı kim bilir hangi gelecekte neler yaşatacak bize.
Kuşkusuz benim saptamalarım ve yargılarım buna göredir. Ancak, toplu yaşamın kuralları yoktur diyemeyiz. Kuralsız bir toplum olmaktan kendimizi kurtarabilir miyiz? Bu da çok zor görünüyor.