Önceki yazımızda Türk vatandaşı olan ancak ABD'de yaşayan Prof. Karen Barkey tarafından yazılmış ve 1994 yılında ilk olarak ABD'de Cornell University Press tarafından yayınlanmış 'Eşkıyalar ve Devlet' başlıklı kitaptan söz etmiş...
Ardından Karen Barkey'in, '15 Temmuz darbe girişiminin uluslararası ayağı' olduğu iddiasıyla hakkında yakalama kararı çıkartılan Henry Barkey'nin kardeşi olduğunu, H. Barkey'in 1990'lı yıllarda CIA görevlisi Graham Fuller'la birlikte 'Kürt Sorunu' adlı bir kitap yazdığını ve kitabın yazıldığı dönemde ABD Dışişleri Bakanlığı'na bağlı Politika Planlama Bölümü'nde Ortadoğu ve Türkiye uzmanı olarak çalıştığını hatırlatmıştık.
***
Bir hususu daha hatırlatalım... Kitabın yayınlandığı dönem (1994) ABD'nin Saddam yönetimine son vermek amacıyla Irak'a girmeye hazırlandığı, Türkiye'yi PKK ile bir uzlaşmaya zorladığı ve 'Yeni Osmanlıcılık' akımının yayılmasına çalıştığı bir dönemdi...
Ve K. Barkey'in kitabı, yayınlanır yayınlanmaz, ABD Barış Enstitüsü tarafından ödüllendirilmişti...
Bu enstitü, 1984 yılında Ronald Reagan'ın Başkanlığı döneminde ABD'nin Büyük Ortadoğu olarak adlandırdığı bölgede 'barışçıl' dış politikasını hayata geçirmek üzere oluşturulmuştur... Tarafsız ve bağımsız bir düşünce kuruluşu olduğunu deklare etmesine karşın o tarihten günümüze kadar ABD dış politikasında etkin bir rol oynamış ve 'yabancı' etkilere maruz kalmaması için Kongre tarafından fonlanmıştır. Dahası, ABD Savunma Bakanı, Dışişleri Bakanı ve Ulusal Güvenlik Enstitüsü Başkanı gibi ABD'nin önde gelen devlet yöneticileri, Enstitü'nün yönetim kurulunda yer almaktadır.
***
Gelelim, kitabın içeriğine...
K. Barkey, kitabında Osmanlı devletinin merkezileşme sürecinin, Batılı ülkelerdeki sınıf çelişkilerine ve isyancı köylü kitlelerinin yükselen burjuvazi ile ittifakına dayalı merkezileşme sürecinden farklı olarak büyük ölçüde eşkıya ordularıyla pazarlık ederek ve onları kendisiyle bütünleştirerek tamamlandığı tezini savunuyor...
Ona göre, Osmanlı devletinin 15. yüzyıldaki kuruluşu ile 19. yüzyıldaki çözülüşü arasındaki dönemde ülkede köylü isyanları olmamış yalnızca 'eşkıyalık' olgusu görülmüştür...
Bu eşkıyalar genelde sefere katıldıktan sonra terhis edilen askerlerin oluşturdukları yağmacılık yapan ve para karşılığı birilerinin emrine girmeye hazır silahlı çetelerden oluşmuştur...
Ve bu çeteler 'köylü isyancıları' olmadıkları için eşkıya olduktan sonra bile devletten nemalanmanın peşinden koşmuştur (!)
***
K. Barkey, kitabının 'Sonuç' bölümünde iki karşıt örnek olarak Fransa ile Osmanlı'yı alıyor ve bu tezi şöyle özetliyor:
'17. yüzyıl Osmanlı tarihi ile 17. yüzyıl Avrupa, özellikle de Fransız tarihi arasında bir karşılaştırma, devlet oluşunun tüm toplumlarda aynı şekilde gerçekleşmediğini gözler önüne sermektedir. En az iki farklı süreç saptamış bulunuyorum. Fransız devleti, artan nüfuzuna karşı isyanda işbirliği yapan sınıflara boyun eğdirerek, Osmanlı devleti ise zaten büyük ölçüde devlet konsolidasyonunun ürünleri olan eşkıya ordularıyla pazarlık ederek, onları kendisiyle bütünleştirerek merkezileşmiştir.'
K. Barkey, aynı kitabın 'Önsöz'ünde İstanbul'da Başbakanlık Arşivleri'nde bulunan ve 'Celali lideri' Canbolatoğlu tarafından dönemin padişahı I. Ahmed'e yazılan bir mektubu bu görüşünü kanıtlamak için kullanıyor. Mektupta, Canbolatoğlu kendisinin Halep Valisi yapılması, yardımcılarına da başka 'mansıplar' verilmesi durumunda 'emrindeki eşkıya ordularını paralı asker olarak savaşa yollayabileceğini' belirtiyor. Padişah da bu mektubun kenarına 'Bu kadarı da fazla. Bu kadar çok şey nasıl verilir?' notunu düşüyor.
***
Gelgelelim, sözü edilen Canboladoğlu hiç de iddia edildiği gibi basit bir eşkıya olmadığı gibi Osmanlı devletinin merkezileşmesinde olumlu bir rol oynamış da değildir. Tam tersine, I. Ahmed'in 'Bu kadarı da olur mu?' demesine karşın istediği makamı elde etmiş ve daha sonra Osmanlı Devleti'nin tüm Akdeniz'den ayağını kesmeye yönelik bir devlet kurmanın eşiğine kadar gelmiş bir Arap milliyetçisidir...
Onun tarafından kurulan sülale de günümüzde bile Lübnan siyasetinde Dürzi etnik grubunun önderliğini yapmakta ve ülke siyasetinde önemli bir rol oynamaktadır.
(Devam edecek)