Gençlik dönemimiz 60'lı yıllara denk geldi... O yıllar, ülkemizde ulusal ve demokratik fikirlerin yayılıp serpildiği bir dönemdi...

O dönemde esas çatışma bu fikirlerden yana olan 'ilericiler ve devrimciler' ile bu fikirlerin toplumda yaratacağı değişimden rahatsız olan 'muhafazakarlar ve gericiler' arasındaydı...

ABD'ye karşı olmak ya da ABD yandaşı olmak bu çatışmanın odak noktasıydı; çünkü ABD emperyalizmi ilerici her türlü fikre ve oluşuma düşmandı.

***

1960'lı yılların sonlarından başlayarak bu çatışma şiddetlendi...

1970'li yılların başı ve sonunda ABD patentli iki askeri darbe yapıldı... Bu darbeler sırasında ülkede parlamento askıya alında ya da tamamen dağıtıldı...

İlerici ve demokratik fikirleri savunanların başına gelmeyen kalmadı.

***

Derken 1980'li yılların sonunda tüm dünyayı etkileyen büyük bir değişim yaşandı...

'İki kutuplu dünya'nın, bir kutbu çöktü...

Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku dağılırken, ABD emperyalizmine karşı çıkan ülkelerin bir çoğu 'küresel efendi' haline gelen ABD'nin etkisi altına girdi.

***

Bu olay ülkemizin ve bölgemizin de kaderini değiştirdi...

Sovyetler Birliği'nin bölgedeki etkinliği sona ermesinin ardından, geçmişte bu ülkeyi ABD baskısına karşı bir denge unsuru olarak kullanan 'Baasçı' yönetimler ABD tarafından hedef alındı...

Bölgedeki 'ulusal' devletlerin sınırları yeniden tartışmaya açıldı.

***

Ortadoğu bölgesi ABD'nin küresel egemenliği açısından çok önemliydi...

O nedenle bu bölge için 'Büyük Ortadoğu Projesi' adı verilen bir 'master plan' hazırlandı...

Bu plan, Ortadoğu'da 'ulusal devlet' modeline göre kurulmuş devletlerin parçalanmasını, ya da federal/konfederal ilkelere göre yeniden şekillenmesini öngörüyordu.

***

Bu yaklaşım, bir zamanlar savundukları 'tam bağımsız ve gerçekten demokratik bir ülke' ütopyası yıkılmış 'ilerici' kesim içinde bazı hayallerin doğmasına neden oldu...

Özellikle de geçmişte demokratik yönetimlerde daha geniş bir özgürlük bulma umuduyla ilerici hareketlere sempatiyle bakan ya da katılan azınlık kökenli hareketler arasında şu düşünce yaygınlaştı:

Acaba bu plan, parçalanacak ya da güçsüz hale getirilecek eski devletlerin yerine kurulacak 'merkeziyetsiz' devletler içinde ABD çıkarlarını da gözetecek 'demokratik devletçikler' kurmak için kullanılamaz mıydı?

***

Bu beklenti eskiden 'ilerici, devrimci, demokratik' hareketler içinde yer alan bazı kesimleri de etkisi altına aldı...

Batılı devletlerin kendi ülkelerinde uyguladıklarına benzer 'demokratik' rejimleri 'gelişmekte olan' ülkelere de ihraç edecekleri yolundaki liberal fikirler hızla yayıldı...

Uğur Mumcu gibi cumhuriyet savunucuları bir bir öldürülür, siyasi özgürlükler kısıtlanır, 'kumpas' davaları tezgahlanır ve ülkenin tüm ulusal zenginlikleri yağmalanırken, 'liberal' ya da 'devrimci' geçinen bu kesimler, yapılanları 'yetmez ama evet' sloganıyla alkışladı.

***

Bu düşünceler, Irak'ın işgali sırasında çarpıcı bir biçimde su yüzüne çıktı...

Saddam yönetiminin baskısı altında bunalan bir çok siyasal ve sosyal akım, ABD'nin Irak'a müdahalesinden yana tavır aldı ve Irak'ı işgal eden ABD ordusunu 'kurtarıcı' olarak selamladı...

Bunlar arasında işgal sonrası kurulan hükümetlere katılan Irak Komünist Partisi, Kürt milliyetçiliğine dayalı Barzani ve Talabani önderliğindeki partiler, bir takım aşiretler ve Şii hareketleri de vardı.

***

Bu hayalci beklentiler, ABD tarafından çok iyi değerlendirildi...

Ulusal devletlerin parçalanmasından yana olan tüm akımlar, özellikle de 'Kürt milliyetçisi' akımlar ABD tarafından açık ya da örtülü biçimde desteklendi...

Türkiye'de faaliyet gösteren PKK ve bu örgütün komşu ülkelerdeki uzantıları da bu destekten paylarını aldı.

***

Peki, bunları neden burada tekrar anlatma gereği duyduk?..

O sorunun cevabı da bir sonraki yazıda.

(Devam edecek)