Biz Türkler, olağanüstü bir mizah ve yaratıcı akla sahip olduğumuz halde neden yönetimler-yöneticiler basiretsizlik ve atalet içindedir diye sormaktan alamam kendimi. Bu ne vurdumduymazlık; bu çağda bu nasıl bir aymazlıktır!

Kuşku yok ki gazeteci ortak akıl sahibidir. Haberi koklar, yalnızca habere gitmez, sağduyusu ile kamuoyunun doğru haber alma, bilgi edinmesine aracılık eder. Bunun için de, ilkeli ve ahlaklı olmak durumundadır. Böylelerinin düşmanı da çok olur. İşte hapiste olanlar böyle gazetecilerdir. İktidar yetkilileri, her ne kadar onlar başka suçlardan tutuklu deseler de bu havada kalır. Sonuçta olayın kötü yanı, gazeteciliği meslek edinmede kuşku yaratan, caydıran bir ortamın yaratılmış olmasıdır.

***

"Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz/Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde."Ziya Paşa bu beytinde diyor ki:‘‘ İnsanın aynası iştir, lafa bakılmaz. Bir kişinin aklının seviyesi yaptığı işte görünür.” Sıkıldıkça, olur olmaz yerde vakitli vakitsiz konuşanlar için söylenmiştir bu söz…

‘‘Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı. Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz” demişti Yunus Emre. Söz ağızdan bir kez çıkar ama bıraktığı tesir çok uzun sürer. Düşmanı dost eylediği gibi, dostunu da düşman eder bir söz. Bundan dolayı atalarımız bir söylerken bin kere düşünmeyi, ölçüp biçip de konuşmayı tavsiye etmişlerdir. Haklı çıktı Yunus Emre’m. Erdemlerin başıdır bu söz…

***

"Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim."Bu söz çağ açıp çağ kapayan Türk Hakanı Fatih Sultan Mehmed Han’a aittir. Yerinde bir sözdür. Yani bu cennet vatanın ağacına, ormanına zarar veren, insanlıktan nasibini almamış bir takım güruh için de cezaların artırılması gerekiyor artık. Erzincan İliç’te yaşanan çevre felaketi ve benzerlerini bir daha yaşamamak için…    

Sorunlar kartopu gibi büyüdükçe büyüdü. Nerede akıl, bilim ve sağduyu? Son çeyrek yüzyıl boyunca siyaseti her şeyden önce bir zenginleşme aracı olarak gören uygulamalara tanık olduk. İktidara biat eden; medya ordusunu arkasına alıp Atatürkçü beş altı gazete ve medya kanalına kan kusturan uygulamalarla (RTÜK-TÜİK vb) gibi kurumları da baskı altında tutarak millet ittifakını susturma gayreti içindeler. “Laik, sosyal, demokratik hukuk devleti” yazıyor Anayasa’da öyleyse Cumhuriyet’le bu kavga niye?

***

Laik eğitim yerine kendi felsefelerine hizmet eden gerektiğinde okulları da bu felsefe doğrultusunda kullanan sistematik uygulamalar başlatıldı ve devam ediyor. Millet İttifakı yerel yönetimleri ise devre dışı bırakılarak yapılmak istenilen yardımlar engellenmektedir. Halkın yüzde 25’nin fakirleştiği, dünya liginde küme düşen bir ülkeyiz artık. Neredeyse Güney Amerika devletlerine döndük.

Bundan sonra tarımda kuraklık, doğada yağma, eğitimde çağ dışılık, dünyada yalnızlık, ekonomide perişanlık… Üst akıl üstün akıl diyerek bilimsel aklı kabul etmeyen bir tutumla: Söze gelince zikzak; rant büyük ise hemen şipşak; saat gibi tik tak tik tak!

***

Siyaset hasbi bir iştir. Siyasetçinin dilinde öfkeye ve argoya yer yoktur. Siyasetçi sağduyulu olmak, sağlıklı düşünmek ve doğru zamanda doğru yerde doğru kararlar vermek durumundadır. Siyasetçi hem bir devlet adamıdır, hem de diplomat biridir. Bizde yetişen siyasetçi, kasabadan başkente doğru yola çıkar. Ama geldiği yeri hak edip etmediğini hiç düşünmez. Bu ve benzeri saptamaları uzatmanın bir yararı da yoktur. Bizdeki demokrasi karakuşidir.

Yaşadığımız felaketlerden siyasi rant çıkarmaya çalışmak en büyük yanlış. Eskilerin deyimiyle “Herkes kendi acısını yaşar” denirdi. Bugün milletçe en büyük acıları paylaşıyoruz. Bütün acıların anası ölüm acısıdır. Yarın olsun, yarın olsun diye beklemektir en büyük yanlış. Aslında yarın hep geç olmuştur. Ya da aslında yarın diye bir şey yoktur.