Sayıları 4-5 kadar vardı…

Salgın nedeniyle hepsi de maskeliydi…

Sosyal mesafeyi korumaya özen göstererek belli aralıklarla masanın etrafına dizilmişler, yüksek perdeden bir tonla konuşuyorlardı….

Öyle ateşliydiler ki, pastanenin bahçesindeki diğer masalarda oturanların, etrafa belli etmemeye çalışarak kendilerini dinlediklerinin farkında bile değildiler.

Konu Ankara'ydı…

İçlerinden biri, ''Ankara'nın kıymetini bilelim arkadaşlar'' diye gürledi adeta.

Kim bilir ne övgüler dizecekti ama, yanı başında oturanlardan ince yapılı olanı sözünü tamamlamasına fırsat vermeden araya girdi…

Bir çırpıda sıraladı övgü dolu sözleri.

''Denizi de olmayıversin'' diyerek, yaylım ateşine başladı:

''Derli-toplu bir kent. Ulaşım sorunu yok. İnsanları yardımsever. Geçim derdi de büyük bir sorun değil.''

Masayı çevreleyenlerden birkaçı, ''doğru'' dercesine kafa sallayarak, kimileri de ''haklısın'' diyerek ince yapılı olanın bu övgü dolu sözlerini destekledi.

Ekose ceketli olan, hiç tepki vermiyordu.

Söylenenleri gizli bir gülümsemeyle dinliyordu.

Ta ki, ince yapılının övgü yüklü sözlerini sonlandırdığına kanaat getirinceye kadar.

Önce, bir iki kez öksürdü…

Ardından da muhalif milletvekili edasıyla konuşmaya başladı:

''Doğrudur derli toplu bir kentti… Ama şimdi öyle mi? Gökdelenlerin istilasına uğradı. Gök yüzünü görmek bile neredeyse mümkün değil. Kentin pek çok yerinde yollar bozuk. Ulaşım hala büyük bir sorun.''

Diğerleri dinliyor, o ise devam ediyordu:

''Kim demiş geçim derdi, yok diye. Fiyatlar almış başını gidiyor. Vatandaş ete hasret kalmış durumda. Meyve sebze fiyatları da farksız…''

Soluklandı… Bir, iki kez daha öksürdü.

Tam devam edecekti ki, masadan koro halinde bir ses yükseldi:

''Haklısın arkadaş''

Ankara üzerine tartışmalar böyledir…

''Haksız''ı yoktur üzerine yapılan tartışmaların…

Öven de haklıdır,

Yeren de…