“Boğaz dokuz boğum” derler, “söz ağızda iken sahibinin esiridir, çıktıktan sonra sahibi sözün esiridir” derler. Derler de derler, söz üstüne.
Ağızdan kaçan sözler vardır; bir de bilinçaltını açığa çıkaran…

CHP’nin Afyonkarahisar Belediye Başkan adayı Burcu Köksal’ın sözleri bir bilinçaltının dışa vurumudur diyebilir miyiz? Açıklamalarına bakılırsa bilinç altı değil de, bile isteye söylenmiş samimi düşünceleri gibi duruyor. Saklanmasına gerek duyulmayan, içselleştirilen bir söz dizimi mevcut. Çünkü, mitingindeki konuşmasında “Seçildiğimde Afyonkarahisar Belediyesi’nin kapıları DEM Parti hariç her siyasi partiye açık olacak." dedi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bir dil sürçmesinden bahsederek durumu telafi etmeye çalışsa da Köksal, geri adım atmadı ve sözlerinin arkasında durduğunu ifade etti.

Çok vahim bir durumla karşı karşıyayız aslında. Çünkü, hepimizin can ve mal güvenliğini tehdit eden, temel hak ve hürriyetlerin kullanımını çoğunluğun insafına ve hassasiyetine bırakan ilkel bir anlayışın her yere sirayet ettiğini görüyoruz.

Bunu ustalıkla yapan şahsiyet Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan… Hataylıların gözünün içine baka baka “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Hatay garip kaldı” dedi. Herkes, bunu bir gaf olarak nitelendirdi ama son derece bilinçli söylendiği çabuk anlaşıldı. Çünkü hem Erdoğan, başka illerdeki konuşmasında benzer mesajlarını devam ettirdi hem de pek çok AKP’li, seçim faaliyetleri sırasında aynı minvalde konuştu.  Böylece “Oy yoksa hizmet de yok” denilerek seçmenin açıkça tehdit edilmesi sıradan, alışılan, normalleştirilen bir söze dönüştü.

Esas itibariyle Erdoğan’ın sözleriyle CHP’li Burcu Köksal’ın açıklamalarını yan yana getirseniz arada zerrece fark yok. Hatta, Köksal’ın, Erdoğan’dan daha geri noktada durduğunu ifade etmek gerekir. Çünkü, kamu hizmetlerine erişimi şarta bağlamakla beraber CHP’li Köksal için oy verseler bile DEM’liler yine vebalı muamelesi görüp yurttaşlık haklarını kullanamayacaklar.

 
İşte bu, reisten daha fazla reisçi olmak anlamına geliyor.
Son derece utanç verici, ayıplı bir dil ve aynı zamanda suç.

 
Bir devlet başkanı, bir belediye başkanı, bir milletvekili veya bürokrat, dil, din, mezhep, cinsiyet, ideoloji, yaşam tarzı, parti farklarından dolayı hiçbir kesimi ötekileştiremez ve herkese eşit şekilde sunulması gereken kamu hizmetinden mahrum bırakamaz.  Kamu gücünü ele geçiren, bu gücü toplumun bazı kesimlerine ayrıcalık, diğerlerine de ayrımcılık yapmak için kullanamazlar. Eğer ki bu keyfilik ciddi biçimde tepki görmez ise o dillere pelesenk edilen “birlik beraberlikten” eser kalmayacağı gibi ortaya çıkacak kaosun yaratacağı tahribat tahmin bile edilemez.

Bu durumda DEM seçmeni, “hizmet yoksa ben de vergi vermiyorum” deyip isyan bayrağını çekse bu hanımefendi kendi meşruiyetini nereye dayandıracaktır?

Halen yürürlükte olduğunu sandığımız bir anayasa var ve bu anayasa temel hak ve hürriyetlerin kullanımında herkesi eşit kabul etmektedir. Bu eşitliği hatırlatmak için CHP’li Burcu Köksal’a da bir Anayasa kitapçığı fırlatmak gerek şimdi.