Hani hep deriz ya kurtuluş altyapıdadır diye…
Alt yapıdan gelip de kadroda kendine yer bulamayanlar, esame listesinde zorunlu olarak kendine yer bulduğu halde süre alamayanlar… Göreve gelirken, altyapıdaki genç yeteneklere önem vereceğiz diye ahkam keserek bu çocuklara mavi boncuk dağıtan anlı şanlı teknik direktörler, iş fiiliyata döküldüğü anda 180 derece dönerler.
Sonra bu çocukları yetenek avcıları alır, ellerinden tutarak Avrupa takımlarına götürür, orada şaheserler yaratınca da milletin aklı başına gelir gibi olur… Örnek mi istersiniz; alın size Merih Demiral, Zeki Çelik, Umut Meraş, Mert Müldür, Mert Çetin… Bu liste uzar gider.
Veya kadroya alınıp da süre alamayanlar da sözleşmelerinin sona ermesine yakın menacerleri aracılığıyla Avrupa takımlarıyla flört etmeye başlayınca da hemen aleyhlerine kampanya başlatılır, kamuoyunda 'yetiştikleri yuvaya ihanet ediyorlar' diye itibarsızlaştırılmaya, halkın gözünden düşürülmeye çalışırlar… Hatta iş, kadro dışı bırakılarak cezalandırılmaya kadar vardırılır. Buna da en yakın zamanda örnek olarak Fenerbahçe'den Stutgart'a giden Ömer Faruk Beyaz ve Eintracht Frankurt'a giden Ali Akman'ı verebiliriz.
Peki altyapı ne zaman aklımıza gelir daha doğru deyimiyle nasıl kafamıza dank eder?
Sorarım size, Yusuf Yazıcı, Abdülkadir Ömür, Uğurcan Çakır Abdülkadir Parmak, Hüseyin Türkmen, Yunus Sarı ne zaman ortaya çıktı… Bu futbolcular, Trabzonspor'un maddi yönden sıkıntıya düşüp darboğaza girince, daha doğrusu ne zaman kendilerine şans tanındı o zaman adlarından söz ettirmeye başladılar. Trabzon'da bu altyapı patlaması maddi olanaksızlıklar yüzünden gerçekleşti. Buna çok uygun bir ata sözümüz de var, 'Kul dara düşmeyince Hızır yetişmezmiş' diye…
Mali durumunun kötü oluşu, bu güzide kulübümüzün ayağa kalkmasına neden oldu. Hem genç yetenekler kendilerini buldu hem de Trabzon ekibi darboğazdan çıkış yolunu. Yusuf Yazıcı'nın 17.5 milyon euroya Fransa'nın Lille takımına satılmasıyla da bütçesini denkleştirdi.
Şimdi hem Ankaragücü'nün hem de Gençlerbirliği'nin önünde tarihi bir fırsat var. İki başkent ekibi de maddi sıkıntılar yüzünden zor durumda… 1. Lige düştükten sonra kasalarının dışında kadroları da adeta boşaldı. Sözleşmesi bitenler, alacakları yüzünden bonservislerini alıp gidenler yüzünden tüm iyi futbolcuları kapışıldı. Gelir getirmesi düşünülenler de yönetim tarafından alıcılarına pazarlanmakta.
İki kulübün başına da bu zor dönemde aidiyet duygusu ağır basan üstelik altyapıya önem veren teknik adamlar getirildi. Gençlerbirliği'nin yeni hocası Metin Diyadin sanki Ankaragücü çalıştırıcısı Mustafa Dalcı'nın birkaç adım önünde gibi. Çünkü Gençlerbirliği'nde verilen demeçler, yapılan icraatlar sanki yeni sezonda yeniden Süper Lige çıkma hedefinin ikinci planda kaldığı ve kulübün darboğazdan sıkı bir mali programla çıkılması şeklinin ağır bastığını gösteriyor. Yeniden süper lige dönme hedefi, kulübün 100.yılına denk gelen 2023'e bırakılmış gibi…
Yani altyapısı daha güçlü görünen Kırmızı -karalar, bu nimeti değerlendirmede daha istekli görünüyor. Aslında doğrusu da bu… Ama bu daha açık yüreklilikle belirtilmelidir ki teknik yönetim bir iki hafta da uyum sorunu yüzünden alınacak kötü sonuçlar yüzünden hedef tahtasına konulup gönderilmemeli… Daha doğrusu teknik kadronun arkasında sağlam durulmalıdır ki onlar da kulübün menfaatlerini güncel başarıların önüne koymalıdır.
Kısacası ülkemizde altyapı eğilmek için cesur adımlar atılmalıdır. Bunun içinde teknik kadroların yönetim yüzünden yüreklendirilmelidir…
Çünkü ülkemizde işin doğrusunu yapmak, altyapıya yönelmek için gerçekten yürek ister.