Önceki yazımızda CHP’nin Medya İlişkilerine bakan Genel Başkan Yardımcısı Eren Erdem’in, “Kemal Kılıçdaroğlu. CHP'yi Sivas'ın ötesine gidebilen, toplumun geniş muhafazakar hattıyla barışabilen ve onlarla beraber iş yapabilen bir siyasi parti haline getirdi. Bana göre bu devrimdir.” sözlerini aktarmıştık...

Bizce CHP’nin geldiği nokta bundan daha iyi anlatılamaz...

Ancak cümlede küçük bir değişiklik yapmak gerekiyor.

***

“Devrim” (revolution) sözcüğü ünlü Oxford sözlüğünde “yeni bir sistem lehine eski sosyal sistemi zor yoluyla devirmek” olarak tanımlanıyor. Tabii bu tanım “yeni sistem” tarihsel, toplumsal ya da ekonomik olarak “ileri” bir sistemse geçerli; bunun tersi olursa “karşı devrim” sözcüğü kullanılıyor...

Eren Erdem’in kastettiği değişim “eski” toplumu değiştirmek ve daha ileri bir toplum yaratmak değil “ toplumun geniş muhafazakar hattıyla barışabilmek ve onlarla beraber iş yapabilmek” olduğuna göre burada “devrim” sözcüğünü “karşı-devrim” olarak düzeltmek gerekiyor...

Değişime tabi tutulan partinin Türkiye’nin gördüğü en büyük siyasal ve toplumsal değişim olan “demokratik, laik ve sosyal” Cumhuriyet’i gerçekleştiren parti olması da bu düzeltmeyi zorunlu kılıyor.

***

Ancak CHP içinde gerçekleştirilen bu “karşı devrim” Erdem’in zannettiği gibi  Kılıçdaroğlu tarafından bir hamlede “başarılmış” bir iş değil; partideki dönüşüm Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra başlıyor ve adım adım gerçekleşiyor; özellikle de 1946 yılında Türkiye’nin ABD etkisi altına girmesinden sonra hızlanıyor...

Yalnız burada “tarihi CHP”den bahsetmek ne kadar doğru olur bilemiyoruz. Çünkü “tarihi CHP” 12 Eylül döneminde tüm diğer siyasi partilerle birlikte kapatılıyor. Daha sonra bu partinin mirasına sahip çıkma iddiasıyla kurulan “Halkçı Parti, SODEP, bunların birleşmesiyle kurulan SHP ve DSP  var. “Eski” partilerin yeniden açılması mümkün olunca Deniz Baykal CHP adıyla bir parti kuruyor. Bu parti daha sonra SHP ile birleşiyor. DSP, “tarihi CHP”nin son genel başkanı olan Bülent Ecevit’in ölümünden sonra “yok hükmünde” bir parti haline gelince “tarihsel” miras Baykal’ın CHP’sine kalıyor.

***

Bu arada 12 Eylül döneminin ardından gelen “küreselleşme” ve “neoliberalleşme” döneminde hem Ecevit’in DSP’si hem de Baykal’ın CHP’si “tarihsel” CHP’nin temsil ettiği değerlerden adım adım uzaklaşmaya devam ediyor. Daha sonra iki partiyi de geçmişin mirasından koparan bir olay gerçekleşiyor: Kemal Derviş olayı...

Bu olayı anlayabilmek için “CHP’nin tarihsel mirası” dediğimiz şeyin iki önemli bileşeni olduğunu hatırlamak gerekiyor: Birincisi Cumhuriyet’in temsil ettiği değerlerin “saltanat” olarak özetlenen “orta çağ değerlerinin” yerine geçirilmesi; ikincisi ise “devletçilik” olarak özetlenen “kamu iktisadi teşekküllerinin kurulması ve güçlendirilmesi. Bu gelişmeler aynı zamanda “sosyal devlet” yönünde adımlar atılması anlamına geliyor...

Bu arada 12 Eylül darbesinin yalnızca CHP’yi kapatmakla yetinmediğini, “küreselleşme” ve “neoliberalleşme” akımına karşı çıkabilecek tüm siyasi ve toplumsal örgütlenmeleri dağıttığını da hatırlamak gerekiyor...

Böylece CHP’yi “tarihsel yörüngesinde tutabilecek en önemli siyasal güçler tasfiye edilirken “küreselleştirme akımı”nın Türkiye’deki temsilcisi Turgut Özal önce darbe rejiminin ekonomik patronu; daha sonra “çok partili rejim”e geçildiğinde ise ülkenin başbakanı yapılıyor.

***

Kemal Derviş olayının önemi, “tarihi CHP”nin son genel başkanı Ecevit’in başbakanlık yaptığı bir hükümetin Özal’ın bile atmakta tereddüt ettiği adımları atarak Türkiye’yi ekonomik açıdan da ABD ve Batılı emperyalist sisteme tümüyle bağlamış olmasından kaynaklanıyor...

Türkiye’ye “tayin edilmeden” önce Dünya Bankası’nın en yetkili isimlerinden biri olan Kemal Derviş, Türkiye ekonomisini IMF ve Dünya Bankası’na bağlamanın yanı sıra tarım sektörünü bitirecek bir “tarım reformu” yaparak görevini tamamlıyor. Derviş daha sonra Baykal tarafından CHP’ye transfer edilerek bu partinin de “ulusal” değerlerden koparılması için çaba harcıyor...

Bu süreçte hem DSP hem de CHP, “toplumun geniş muhafazakar hattıyla (yani cemaatlerle, özellikle de FETÖ’cülerle) barışabilen ve onlarla beraber iş yapabilen neoliberal  partiler haline dönüştürülüyor.

(Devam edecek)