Önceki yazımızda “AKP seçimi kazandı ama önünde çözülmesi çok zor bir yığın sorun duruyor” demiş ve AKP’nin önündeki sorunları, uluslararası sorunlar, siyasi sorunlar ve ekonomik sorunlar olarak üç başlık altında toplayabileceğimizi söylemiştik...

Daha sonra uluslararası alanda AKP’nin izlediği “denge” politikasına muhalefetin yönelttiği eleştirilerin nasıl ters teptiği üzerinde durmuştuk.

***

Bu söylem, muhalefetin hem dünyadaki gelişmeleri doğru analiz edemediğini, hem de ABD’yi geçmişte olduğu gibi Ortadoğu ve Türkiye politikalarını tek başına belirleyebilecek bir güç gibi görmeye devam ettiğini göstermişti...

Seçimlerin birinci turundan sonra Kılıçdaroğlu, izlediği bu politikanın ters teptiğini gördü ve  FETÖ, PKK gibi ABD yanlısı örgütlerin destek açıklamalarının aslında kendilerine zarar vermek için kasıtlı olarak yaptırıldığını öne sürerek milli bağımsızlığın önemini vurgulamaya başladı...

Ama bu kadar kısa sürede yapılan bu keskin dönüş kitleler nezdinde inandırıcı olmadı. Dahası FETÖ ve PKK’nin desteği de bu süreçte zayıfladı...

Netice olarak “tahkimatta” yapılan hataların mücadele içindeki taktik değişikliklerle düzeltilemeyeceği gerçeği bir kere daha görüldü. Söylem değişikliği CHP’ye oy verenlerin safında coşku yaratsa da onu ABD yanlısı olarak damgalamış kitleler tarafından inandırıcı bulunmadı...

Başka bir deyişle AKP’nin “dış politika” konusunda sağladığı psikolojik üstünlük, kendi tutarlı politikalarından değil muhalefetin seçim kampanyası sırasında kör parmağım gözüne misali yaptığı “ABD ve AB taraftarlığı” hatasından kaynaklandı...

***

Bu ana kadar dış politika AKP açısından puan getiren bir faktör olmuştur. Ancak önümüzdeki dönemde AKP dış politika alanında gerçek bir sınavla karşı karşıya kalacaktır...

Türkiye’nin Batı Bloku ile olan askeri, ekonomik ve siyasi bağları halâ çok güçlüdür. ABD ve Batı, bu gücünü önce FETÖ darbe girişimi daha sonra Altılı İttifak aracılığıyla kullanmıştır. Ancak Altılı İttifak girişiminin başarısız olmasının ardından ABD büyük ihtimalle bu kez AKP ve Cumhur İttifakı içindeki güçlerini harekete geçirecek ve Türkiye’nin Rusya ile işbirliğini baltalamak için elinden geleni yapacaktır...

Türkiye’nin Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılması, Ukrayna’ya verilen desteğin artırılması, İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanması, Montrö’nün NATO gemilerinin Karadeniz’e girişini engelleyen maddelerinin yok sayılması, Türkiye’nin Rusya ile enerji alanındaki işbirliğine son verilmesi, Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve NATO’nun önüne çıkarılan engellerin kaldırılması ve Türkiye ile Çin arasında gelişmekte olan ekonomik ilişkilerin durdurulması yönündeki çabalar bu aşamadan sonra daha yoğunlaşacaktır.

***

Kısacası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önünde dış politika açısından çözülmesi çok zor bir yığın sorun durmaktadır...

Üstelik önümüzdeki beş yıl boyunca Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP yalnızca dış politika alanında değil siyasi ve ekonomik alanda da çözümü güç sorunlarla yüzleşmek zorunda kalacaktır...

Muhalefet partileri gerçi seçimi kaybetmiştir ama ülkenin İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerinin yanı sıra neredeyse bütün Trakya, Ege ve Marmara hattında üstünlük sağlamıştır...

Bu bölgeler ekonominin, kültürün, sanatın yoğunlaştığı alanlardır. Bu bölgelerde üstünlük sağlayamayan bir iktidarın ülkeyi uzun süre yönetebilmesi çok zordur.

***

AKP açısından bir diğer güçlük, muhalefetin seçimi kaybetse de bozguna uğramamış olmasıdır...

Elde edilen seçim başarısı daha önce de belirttiğimiz gibi bir “Pirus zaferi”dir...

AKP’nin oy oranı sürekli gerilemektedir. Gelecek ve DEVA gibi partiler Altılı İttifaktan ayrılsa bile CHP ile İYİ Parti arasındaki işbirliği devam ettiği sürece Erdoğan yönetimi attığı her adımda güçlü bir muhalefetle karşılaşacaktır.

***