Önceki yazımızda Türkiye'nin, Rusya karşıtı yaptırımlara katılmaması sayesinde enerji alanında bir sıkıntı yaşamadığını...
Aksine, Rusya'nın, daha önce Almanya ve Ukrayna üzerinden yaptığı doğalgaz ihracatının yönünü Türkiye'ye çevirme, mevcut boru hatlarının kapasitesinin artırma ve Avrupa ülkelerine yapılacak gaz ihracatını Türkiye'de kurulacak enerji depoları üzerinden sağlama önerilerinin, enerji faturasını ödemekte zorlanan Türkiye için yeni olanakların kapısını açtığını söylemiş...
Türkiye-Rusya ilişkilerinde yaşanan bu gelişmelerin, Türkiye'nin başındaki en büyük dert olan Suriye sorununun çözümü için de yeni umutlar yarattığını sözlerimize eklemiştik.
***
Bu gelişmeler sonucunda yeni yıl öncesinde Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu'nun davetiyle Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve MİT Başkanı Hakan Fidan ile Suriye Savunma Bakanı Ali Mahmud Abbas ve Suriye istihbarat başkanı Moskova'da bir araya gelerek mülteci sorunu ve Suriye topraklarındaki tüm terör örgütlerine karşı mücadele konusunu görüştüler..
2011 Suriye savaşından bu yana iki ülkenin bakan düzeyinde yaptığı bu ilk resmi görüşmenin ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Ocak ayının ikinci yarısında Suriye Dışişleri Bakanıyla bir araya geleceğini ve daha üst düzeyde bir toplantının hazırlanacağını açıkladı...
Böylece on yılı aşkın bir süredir ülkemizin başına sayısız sorun çıkaran bir çatışmanın barışçıl çözümü için ilk kez bir umut doğdu.
***
Bu gelişmeler, hiç kuşkusuz ülkemizin yararınadır ve ülke çıkarını düşünen tüm partiler bu gelişmelere destek olmalıdır...
Özellikle de Suriye konusunda geçmişten günümüze AKP çizgisi eleştiren ve komşularımızla iyi ilişkiler kurulması için geçen yıl Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı (OBİT) adıyla bölgesel bir kuruluşun oluşturulmasını öneren CHP'nin bu tavrı sergilemesi beklenir...
Ama gidiş beklenenin tam tersi yöndedir!
***
Milli Savunma Bakanı Akar ile MİT Başkanı Fidan'ın Moskova'da Suriye Savunma Bakanı ile görüştükleri gün CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, Rusya'nın BOTAŞ'tan 20 milyar liralık doğalgaz alacağının 2024'e ertelemesinin ve Türkiye'ye ucuz gübre sağlama kararı almasının 'manidar' olduğunu söyleyerek şu açıklamayı yaptı:
'Bu adımların bir dış gücün parasal-ticari desteğiyle olması, Türkiye ekonomisine, siyasetine, seçimlerine iktidar lehine bir müdahaledir. Ukrayna savaşı nedeniyle ağır ekonomik kayıplar yaşayan Rusya'ya bu destekler karşılığında hangi tavizler, ülkenin geleceğini etkileyecek hangi taahhütler verildi?'...
Bu sözlerin, çok kısa bir süre önce Türkiye'ye 'temiz para' getirmek için ABD, İngiltere ve Almanya'ya seyahatler düzenlemiş olan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun başdanışmanlığını yapan bir kişiden gelmiş olması çok ilginçtir!
***
Mevcut koşullarda Putin'in Türkiye'den isteyebileceği en büyük taviz -eğer buna bir 'taviz' denilebilirse- Türkiye'nin Rusya'ya uygulanan yaptırımlara katılmama kararını sürdürmesidir...
Buna karşılık Türkiye'den 20 milyarlık alacağını ertelemesi, ucuz gübre sağlaması ve Türkiye ile Suriye hükümet yetkililerini bir araya getirmesi ise ülkemizin hayrına yapılmış jestlerdir...
Ne var ki, CHP Genel Başkanı Başdanışmanı öyle düşünmemektedir. Ona göre kendi partisinin genel başkanı ABD, İngiltere ve Almanya'da karargah kurmuş olan 'küresel bankerler'den para temin etmek için türlü garantiler verirken bu taviz olmamakta, ama partisinin de defalarca dile getirdiği ülke ve halk yararına bir takım talepler Rusya'nın katkısıyla hayata geçirilmeye başlandığında bunun adı 'Türkiye ekonomisine, siyasetine ve seçimlerine müdahale' olmaktadır!
***
Bu işlere müdahale denir mi denmez mi bilemeyiz, ama CHP adına yapılan bu tür açıklamaların tutarlı olmadığını ve partiye puan kazandırmadığını söyleyebiliriz!...
İşin vahim tarafı, bu tür açıklamaların bir 'sürç-i lisan' ya da 'gaf' olmayıp, dış politikada yapılan bir tercihin ifadeleri olmalarıdır.
Görünen o ki, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve onun tarafından Altılı Masa'ya davet edilmiş olan DEVA ve Gelecek Partilerinin başkanları, Türkiye'nin Rusya ile ilişkilerini geliştirmesinden rahatsızlık duymaktadır. Davutoğlu ve Babacan'ın tutumları başından beri bu yöndedir. Kılıçdaroğlu'nun, ABD gezisi sırasında 'Ukrayna'nın yanında olmalıyız' açıklamasını yapmış ve yaptırımlar konusunda ABD ve AB ile birlikte hareket etmeye hazır olduğu mesajını vermiş olması onun da aynı düşünceyi paylaştığını göstermektedir.
(Devam edecek)