2021 yılının neler getirip neler götüreceğine ilişkin bir projeksiyon yapmak amacıyla yazdığımız önceki yazılarda, bu yıl yaşayacaklarımızın büyük ölçüde ekonomik gelişmeler tarafından belirleneceğini...

Ekonominin de 'dolarizasyon', büyüyen borçlar, cari açık gibi olumsuz etkenler nedeniyle sıkıntılı bir dönemden geçmekte olduğunu belirtmiş...

Ve 2020'nin son iki ayında yeniden hareketlenen sıcak para girişine dikkat çekerek, 'Bunun konjonktürel bir hareket mi, yoksa bir değişim başlangıcı mı olduğunu önümüzdeki aylarda göreceğiz' demiştik.

***

Sözünü ettiğimiz gelişmeler, geçtiğimiz yılın son aylarında ekonomi yönetiminde yaşanan değişikliğin ardından Türkiye Merkez Bankası'nın döviz fiyatlarının yükselişini durdurmak amacıyla faiz artırımına gitmesiyle ilişkili...

Yabancı kredi kuruluşlarının artan risk nedeniyle ülkeden çıkma eğilimine engel olabilmek için yapılan faiz artırımları sonucunda 2020'nin son iki ayında tahvil-bono piyasasına 2.5 milyar dolar, hisse senedi piyasasına da 1.4 milyar dolar kısa vadeli yabancı sermayenin girdiğini daha önce söylemiştik...

Bankacılık kaynakları, yaklaşık 4 milyar dolar tutarındaki bu paranın dışında 12.5 milyar dolar civarında bir paranın da 'swap' (Bankalar arası para takası) yoluyla ülkeye geldiğini belirtiyorlar. Böylece toplam sıcak para girişi 17 milyar doları buluyor...

Bu para akışı sonucunda son günlerde döviz fiyatlarında bir gerileme görüldü...

Bu olgu, yabancı bankaların 2021'e ilişkin analizlerinde doları fiyatının yıl içinde 7 TL civarına gerileyeceğine ilişkin tahminler yapmalarına yol açtı. Bu tahminlerin gerçekleşmesi söz konusu hareketin artarak devam etmesine bağlı.

***

Ne var ki, piyasalarda yaşanan kısmi hareketlenme sonucu sıcak para yeniden Türkiye'ye dönse bile bu, ekonominin gelişmesi, dolayısıyla da toplumsal refahın artması anlamına gelmiyor...

Türkiye son faiz artırımlarının ardından dünyanın pahalı borçlanan ülkeleri sıralamasında 9. sıraya kadar yükselmiş durumda. Gelişmiş ülkelerde borçlanma maliyeti yüzde 0 ile 1 arasında seyrederken bizde yüzde 17'ye kadar çıkmış bulunuyor...

Neticede ünlü atasözündeki gibi, borç yiyen kendi kesesinden yiyor!

***

Toplumun ekonomik gelişmeler konusundaki düşüncesine gelince...

Kadir Has Üniversitesi'nin desteğiyle 10 yıldır Türkiye'nin sorunları ile güncel siyasal, sosyal, ekonomik, güvenlik ve kültür konularındaki eğilimleri saptamak amacıyla yapılan 'Türkiye Eğilimleri Araştırması'nın sonuçları, geçtiğimiz günlerde araştırma ekibinin koordinatörü Prof. Dr. Mustafa Aydın tarafından açıklandı... 26 kent merkezinde 18 yaş üzeri 1000 kişiyle yapılan araştırmada görüşü alınanların yüzde 51.8'i ekonomik durumlarının kötüleştiğini, kendilerini ve ailelerini geçindirmekte güçlük yaşadıklarını belirtiyor... Borçlarının seviyesinden endişelenenlerin oranı yüzde 48.9... Mevcut durumunda memnun olanların oranı ise sadece yüzde 29.3.

DİSK-AR tarafından yapılan bir araştırmada da 'geniş tanımlı' işsizlik oranının yüzde 27'ye, işsiz sayısı 9,7 milyon kişiye ulaştığı bilgisi verildi... İş bulmaktan ümidi kestiği için ilgili kurumlara başvurmayan, dolayısıyla resmi rakamlarda görünmeyen 'ümitsiz işsizlerin' sayısı ise bir yılda 668 binden 1 milyon 511 bine yükselmiş durumda.

***

2021'e baktığımızda ekonomik görünüm böyle...

Bu tablonun topluma yansıması 'acı reçete'yi zorunlu kılıyor...

'Acı reçete' ise toplumsal gerilimin artması anlamına geliyor.

***

Bu tablodan hareketle siyasi bir projeksiyon yaparsak, siyasetin de gerileceğini...

Bunun da siyasal sahnede önceden tahmin edilmesi zor gelişmelere yol açacağını söyleyebiliriz...

Geçtiğimiz yıl çok tartışılan 'erken seçim'e gelince... Mevcut iktidar bloku birliğini koruduğu sürece o iş zor görünüyor, çünkü hiçbir iktidar böylesi zor zamanlarda seçime gitmek istemez.