İnsanlığın tarihi belirli aşamalardan geçerek gelişen toplulukların tarihidir...
Başlangıçta, insan toplulukları genellikle kan bağı ile birbirine bağlanmış ve ortak kaderi paylaşan gruplar halinde yaşıyorlardı...
Zamanla aynı kaderi paylaşan bu kandaş topluluklar, farklılaşmalara uğradılar ve parçalanarak çoğaldılar.
***
Bu süreçte etnik, dinsel ve sınıfsal farklılıklar doğdu...
Bu farklılıklar belirli toplum kesimlerini 'karşıt' güçlere böldüler... Ancak 'sınıfsal farklılıklar'ı diğer farklılıklardan ayıran bir özellik vardı...
Bu farklılık, emekçi sınıfların mücadelesinin farklı etnik ve dinsel inançlara mensup insanları birleştirmesinden kaynaklanıyordu.
***
Elbette emekçi sınıfların mücadelesi de kendi karşıtlarını yarattı...
Bu güçler, emeğin ürününü şu ya da bu biçimde ele geçiren ve bunu mümkün kılabilmek için emekçileri ekonomik ve sosyal boyunduruk altında tutmaya çalışan 'tufeyli' güçlerdi!..
Bu emek karşıtı güçler, toplumsal gelişmeyi üretici güçler sağladığı, canlı emek de en büyük üretici güç olduğu için aynı zamanda toplumsal gelişmenin önünde de bir engel oluşturuyorlardı.
***
Emekçi güçlerin çeşitli toplumlarda 'sömürücü' güçlere karşı yürüttüğü hak mücadelesi başlangıçta yerel mücadeleler şeklinde gelişti...
Ancak kapitalizm döneminde dünya ekonomisi adım adım 'küresel' bir özellik kazandıkça, emekçilerin hak mücadelesi de 'küreselleşti'!..
Böylece 'enternasyonal' nitelikte mücadeleler ve emekçi örgütleri doğdu.
***
1 Mayıs'ın tarihi, bu gelişmelerin tarihidir...
Dünya emekçilerinin birlik ve dayanışma gününün öyküsü, bu gelişmelerin öyküsüdür...
Ve bu gelişmeler, içinde bulunduğumuz yüzyılda yeni şekillenmelere gebedir.
***
Ama önce öyküyü hatırlayalım:
Öykümüz, kapitalizmin yarattığı işçi sınıfının mücadelesinin 'evrensel' bir nitelik kazanmaya başladığı 19. yüzyıl ortalarında başlar...
O yıllar, kapitalist gelişme aşamasına girmiş tüm ülkelerde işçilerin ağırlıklı olarak kol gücüne dayalı bir biçimde günde 14-15 saat, en kötü koşullar altında çalıştığı ve bu koşullara karşı birleşerek mücadeleye girdiği yıllardır.
***
1881 yılında ABD'de de yarım milyondan fazla işçiyi bünyesinde barındıran bir Meslek ve Emek Birlikleri Federasyonu kurulur...
Federasyonun gündeminin ilk maddesi '8 saatlik iş günü' mücadelesidir...
Bu mücadele, genellikle grevler ve gösterilerle yürütülür.
***
Bu arada ABD'nin Şikago kentinde 40 bin tekstil işçisi büyük bir grev gerçekleştirir...
Grevcilerin önemli bir bölümü, grev aşamasında işten atılır; yaptıkları gösteriler ise zor kullanarak dağıtılır...
Ancak alışılanın tersine bu yöntemler ters teper ve 1 Mayıs 1886 tarihinde ABD ve Kanada'da greve çıkan işçilerin sayısı 300 bini geçer.
***
İşverenler grevi kırmak için grev kırıcısı olarak sokak çetelerini devreye sokar...
Grevcilerle 'grev kırıcılar' arasında çatışmalar çıkar...
Polis, bu çatışmaları bahane ederek grevcilerin üzerine ateş açar... Bu olaylar sırasında dört işçi yaşamını yitirir.
***
Gelgelelim, sonuçta suçlanan işçiler olur...
Olaylara neden oldukları gerekçesiyle Albert Persons, Adolph Fischer, George Engel ve August Spies adlı işçi önderleri idam edilir...
Albert Persons, özür dileme şartıyla affedileceğinin söylenmesi üzerine, mahkeme heyetine şu sözleri söyler: 'Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım.'
***
Gerçekten de bütün dünya emekçileri bu suçsuz insanların asılmasına büyük tepki gösterir...
O dönemde kurulmuş olan II. Enternasyonal adlı uluslararası işçi örgütü, Amerikan işçilerinin mücadelesini desteklemek amacıyla dünya çapında gösteriler düzenler...
Ve 1890 yılında 1 Mayıs günü, 'İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü' olarak kabul edilir.
(Devam edecek)