Kabinede yapılan değişikliklerin siyasi açıdan önemli olanlarını önceki yazılarımızda ele aldık...
Seçim sonrasında en çok merak edilen konulardan bir diğeri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önümüzdeki dönemde nasıl bir ekonomi politikası izleyeceğiydi...
Yeni kabinede Mehmet Şimşek’in Ekonomik politikaların başına getirilmesi bu merakı bir ölçüde giderdi.
***
Oysa Mehmet Şimşek’i elinden tutarak siyasette yükseltmiş olan Erdoğan, 2018 yılında onu görevden almış ve önerilerinin tam tersi bir yol izlemeye başlamıştı...
O zamanları bir hatırlayalım...
Bilindiği gibi Erdoğan 2002 yılında iktidara geldikten sonra esas olarak Turgut Özal ve Bülent Ecevit/Kemal Derviş döneminde uygulanan neo-liberal ekonomik politikalara sadık kalmış, ancak özellikle Kemal Derviş’in Tarım Reformu Uygulama Projesi gereği kaldırılan ürün desteklerini sınırlı da olsa tekrar uygulamaya koyarak çiftçilerin desteğini kazanmayı başarmıştı...
O dönemde başlayan sıcak para akını sonucu borçlanma seçenekleri artınca artık IMF’nin kapısını çalmaya da gerek kalmamış, eskiden ulaşılması çok zor olan ve faiz oranları yüksek tutulan tarım kredileri ucuzlayarak yaygınlaşmıştı. Bu yaygınlaşmada özel bankaların o zamana kadar uzak durdukları tarım kesimini kredilendirmeye başlamaları da önemli bir rol oynamıştı.
***
Mehmet Şimşek, O yıllarda siyasete AKP saflarında yeni katılan ancak uluslararası finans çevrelerinde çok iyi tanınan bir ekonomistti...
Recep Tayyip Erdoğan, ona kabinesinde yer vererek siyasete sokmuş, Şimşek daha sonra Ahmet Davutoğlu ve Binali Yıldırım başbakanlığında kurulan hükûmetlerde de görev alarak 2009-2015 yılları arasında Maliye Bakanı olarak görev yapmıştı...
Ne var ki 2015’ten sonra, özellikle de 2017- 2018 yıllarında Türkiye’nin borçlanma sürecinin bir tıkanma noktasına sürüklediğini görmüş bakanlık yaptığı hükümetin başkanını, yani Tayyip Erdoğan’ı eski politikaların sürdürülebilir olmadığı konusunda birkaç kez uyarmak zorunda kalmıştı.
***
O dönemde bu tür uyarılar küresel finans dünyasında yatırımların yönlendirilmesinde önemli rol oynayan uluslararası değerlendirme kuruluşları tarafından da yapılmaktaydı...
Mehmet Şimşek açısından küresel finans çevrelerinden gelen bu uyarılar çok önemliydi, çünkü kendisi de ekonomist olarak kariyerini yurt dışında bu tür kurumlarda çalışarak yapmış, siyasete girmeden önce önemli bir değerlendirme kuruluşu olan Merrill Lynch’te Akdeniz bölgesi sorumluluğuna, ardından Avrupa, Orta Doğu ve Afrika bölgesi ekonomik ve stratejik araştırmalar bölümü başkanlığına getirilmişti...
Şimşek, siyasi yaşamında da küresel finans çevrelerinin desteğini her zaman arkasında hissetmişti. Örneğin 2013 yılında küresel sermayenin önemli yayın organlarından Emerging Markets dergisi tarafından Avrupa’da yılın maliye bakanı seçilmiş, aynı yıl ABD’nin en etkili kurumlarından Council of Foreign Relations’ın yayın organı olan Foreign Policy dergisi tarafından dünyanın en etkili 500 kişisi arasında gösterilmişti.
Gerek bu kuruluşların gerekse Mehmet Şimşek’in uyarıları aslında o zamana kadar AKP’nin izlediği ekonomik politikaların yanlışlığından çok Türkiye’nin borçlarını ödeyemez bir noktaya sürüklenmekte olmasından kaynaklanmaktaydı...
Tayyip Erdoğan ise o dönemde Türkiye ekonomisinde herhangi bir sorun olmadığını savunuyor ve kendisine yapılan uyarıları şiddetle reddediyordu.
(Devam edecek)