Dünkü yazımızda Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında izlediği bağımsızlıkçı dış politikanın bir örneği olarak Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında 1921 yılında imzalanan Dostluk Anlaşmasından ve o anlaşmanın iki ülkeye de sağladığı yararlardan bahsetmiştik...

Ancak 'Tarih Baba'nın büyük kitabında ibret alınacak olayları anlatan sayfalar da var...

Bu gün o sayfalardan birine bakalım.

***

Yıl 1916...

Birinci Dünya Savaşının en şiddetli günleri...

Almanya ve Avusturya ile birlikte savaşa katılmış olan Osmanlı yönetimi Arap topraklarında İngilizlerin teşvikiyle ayaklanmaya hazırlanan Arap kabilelerini kendi safında tutmaya çalışıyor.

***

O dönemde Arap toplumunun lideri olarak görülen Mekke Emiri Şerif Hüseyin, bir yandan İngilizlerin teşvikiyle Osmanlı yönetimine karşı başlatacağı isyanın hazırlıklarıyla meşgul olurken, diğer yandan o dönem Arabistan konusunda tek yetkili olan Bahriye Nazırı ve 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa ile pazarlığa oturmuş...

Cemal Paşa, Araplardan oluşturulacak gönüllü birliklerinin Süveyş Kanalı üzerine açılacak sefere katılmasını istiyor...Şerif Hüseyin ise bu sefere iştirak etmek için Cemal Paşa'dan külliyetli miktarda altın talep ediyor... Hüseyin'in saf değiştirebileceğini bilen Osmanlı Devleti, ona ve aşiret liderlerine beş milyon sterlin değerinde altın vermeyi kabul ediyor...

Sonuç: Şerif Hüseyin ve oğulları Kanal seferine yardım vaadiyle aldıkları bu parayla topladıkları kuvvetlerle Medine'deki Osmanlı Garnizonuna saldırıyor... Aynı günlerde Şerif Hüseyin'e bağlı isyancılar Mekke'de de ayaklanıyor ve şehir isyancıların eline geçiyor.

***

O dönemde ordu belgeleri içinde yer alan ve Enver Paşa tarafından yazıldığı anlaşılan bir çalışmada şu satırları okuyoruz:

'Hicaz harekatını ancak para ile devam ettirebiliyorum.

'İbı Suud'un (Suudi Arabistan'ın kurucusu ve ilk kralı -EG) İngiltere'den para almakta olduğu ve bazı hazırlıklarda bulunduğu haber alındı. Kendisini tarafımızda tutabilmek için para ile beslemeye mecburum.

'Halil Paşa, cenuptaki aşiretleri ancak para ile tutabiliyor. Bunun için 50 bin altın istiyor.

'Maliyeye ayda verilmekte olan 250 bin altından (O zaman Osmanlı yönetiminin ödeyemediği borçları tahsil etmek amacıyla yabancı alacaklılar tarafından kurulan Düyunu Umumiye'nin devletin tüm gelirlerine el koyup alacağını tahsil ettikten sonra Osmanlı maliyesine verdiği para-EG) Maliye Nazırı bana bir şey vermiyor. Çünkü o da gerek Mekke Şerifi'nin, gerek diğer Emirler ile elde tutulması behemehal lazım olan Arap şeyhleri ve diğer şahısların maaş ve tahsisatını altın para ile ödemeye mecburdur.'

Aynı yıllarda Cemal Paşa'nın maiyetinde subay olarak görev yapan yazar Falih Rıfkı Atay da tanık olduğu bir sahneyi anılarında şu sözlerle anlatıyor:

'Büyük şeyhlerden birinin boynuna üçüncü mecidi nişanı takılırken gözü altın paraya ilişti. Kurdeleyi eliyle itti ve sarı külçeleri göstererek, 'Ondan isterim' dedi. Savaş sırasında Osmanlı Devletinin savaş bütçesinin önemli bir kısmıArapları Osmanlıya bağlı tutmak için harcanmıştır'.

***

O dönemin 'paralı askerleri' olan bu zevatın İngilizlerden nasıl para sızdırdığını ise ünlü İngiliz casusu Lawrence anılarında ayrıntılarıyla buluyoruz...

Mısır ve Sudan'ın yönetiminden sorumlu İngiliz Generali Sir Reginald Wingate, anılarında bu konudan şöyle bahsediyor:

'Kendisinin (Lawrence'in -EG) şahsi kabiliyetinden, dürüstlüğünden ayrı olarak gizli haber alma gücü ile de ne kadar övünsek azdır. Bir de benden istediği yüksek miktardaki paralarla neticeler elde ettiğini Arap isyanının muvaffak olmasından tesbit ettim.'

***

Bu da tarihimizden bir ibret sayfası!