Yeni güne mutlulukla göz açmak…

Sabah saatlerine kadar süren huzurlu ve kesintisiz bir uykudan, giderek yüzüne hakim olan tebessümle uyanmak…

Yaşamın keyfini çıkarırcasına uzun uzun gerindikten sonra, yeni mutluluklarla kucaklaşma hayaliyle yataktan bir ok gibi fırlayarak, kafanda bin bir plan, duş almak üzere banyonun yolunu tutmak….

Ne kadar özlemişiz öyle bir güne göz açmayı…

Bin bir gece masalları gibi…

Yedi renge boyanmış mutluluk sarmış dört bir yanı…

Sevinç çığlıkları yükseliyor evlerin balkonlarından, pencerelerinden…

Tadı damakta kalan anne çöreği gibi…

Ne çok özlemişiz…

Sanki hiç yaşanmamış o günler…

Hayali bile gelmiyor gözler önüne…

Şimdilerde ne kadar farklılaştı yaşam…

İğneli fıçıdan farksız hale geldi yataklar…

Pembe umutların yerini aldı akçalı sorunlar…

Giderek çekilmez hale gelen yaşam koşulları…

Biriken faturalar…

Paraya hasret, bir başına kalmış cılız cüzdanlar…

Yaşam yükünün altında ezile ezile raşitik hale gelmiş bedenler…

Artık gülen gözlerin yerini, öfkeli bakışlar aldı…

Toplumun hemen her kesimi benzer durumda….

Yarınları değil, günü düşünür oldu dar gelirliler.

Sabahları yataktan çıkmak istemiyor yorgun bedenler.

Doğal gaz kesik…

Buz gibi evin dört bir yanı…

Kimi evler hala karanlıkta…

Öğrencilik çağlarında ise durum farklıydı.

Sığınılacak liman olurdu yatak..

Kırıklarla dolu karnenin kalkanı gibiydi…

Görenler umutsuz bir hastalığın pençesine düşmüş sanırdı…

O yatışta, akşam olup da iş dönüşü büyükler karşına dikildiğinde karnedeki kırıklara nasıl bir bahane bulunacağının hesapları yapılırdı…

Ama faydası olmazdı çocukça cinliklerin…

Cezası ağır olurdu haytalığın…

Tıpkı bugünler gibi…

Meteliğe kurşun sıkılan günler…

Cüzdanlar boş,

Posta kutularında faturalar tıkış tıkış…

Evin dört bir yanı buzhane…

Dondu donacak neredeyse çaresiz bedenler….