Ekonomik sıkıntılar bir yandan, olumsuz hava koşulları öte yandan, dar ve sabit gelirli kesimin kırıntısı kalmış yaşam sevincini bütünüyle yok etmeye ant içmiş gibi peş peşe indiriyor darbeleri.
Vurdukça vuruyor…
Acımasız boksör gibi…
Rakip ise çelimsiz, bir o kadar da inatçı.
Her yumruk yiyişte ringin zeminine yapışacak gibi sendeliyor, ama düşmüyor
İnadından mı, dayak yemeye alışkın oluşundan mı anlamak zor.
Direniyor…
Belli ki, onca darbeye rağmen kazanma umudunu yitirmemiş.
Çaresiz boksör, bana Ankara’yı ve Ankara’da yaşayanların durumunu anımsattı.
Ankara ring,
Ankaralı da dayak yiyen boksör.
Sıkışmışsınız köşeye.
Sevdiğiniz şarkıyı mırıldanarak yürüyeceğiniz bir bulvar ya da cadde bile yok. Araç yoğunluğu…
Yan yana yürümeyi imkansız kılan daracık kaldırımlar…
Cadde ve bulvarlarda, yağışlı havalarda kendini gösteren mantarlar gibi birden beliren çukurlar.
Kırkından sonra kirli sularda en az zararla ilerlemek için kah atlayıp, kah zıplayarak yürümek zorunda bırakılan insanlar.
Sıkıntı ve yürek daraltma konusunda hayat pahalılığıyla at başı giden koca koca binalar.
Görme açısını daraltan, cadde ve sokakları cezaevi avlusuna çeviren, zaten olmayan temaşa zevkini acımasızca hançerleyen gökdelenler.
Ve sabah neşeyle çıkılan eve dayak yemiş boksörler gibi dönenler.
Bunun bir de akşamı var.
Karanlığın kentin üzerine çöreklendiği, sorunlarla baş başa kalınan saatler.
Peş peşe gelen yumruklar…
Giderek daralan, kaçacak yeri kalmayan bir ring…
Çaresiz boksör gibi ayakta kalmakta direnen insancıklar.
Kaderi böyle olmamalı…
Ne Ankara’nın,
Ne de Ankaralının…