Son yazımızda Gazze operasyonunun başlamasının ardından ABD tarafından tezgahlanan İsrail ile ABD yanlısı Arap rejimleri arasındaki “uzlaşma ve işbirliği” ortamının en azından bir süre için ortadan kalktığını...
ABD yönetimi içinde Netanyahu’nun bundan böyle Gazze’nin doğrudan ya da dolaylı olarak İsrail tarafından yönetilmesi fikrine karşı çıkanların sayısının arttığını...
Eski ABD Başkanı Obama’nın bile “Hepimizin bir dereceye kadar suç ortağı olduğumuzu kabul etmelisiniz' sözleriyle ABD yönetiminin Gazze’deki katliamı görmezden gelmesini ve İsrail’e verdiği desteği kınadığını söylemiştik.
***
Bu olgu, ABD’yi yöneten Pentagon ve savaş sanayicileri koalisyonuna yönelen tepkilerin on binlerce kişinin katıldığı Filistin yanlısı gösterilerle sınırlı kalmadığını, yönetim kadroları içinde de İsrail’in uyguladığı saldırgan politikanın ABD’nin çıkarlarına zarar vermeye başladığını düşünenlerin sayısının artmakta olduğunu gösteriyor...
Eski Beyaz Saray çalışanı Ekonomist Paul Craig Roberts, bu düşünceyi açıkça dile getirenlerden biri. Biden yönetiminin İsrail ile Hamas arasında yaşanan çatışmayı bölgesel savaşa neden olacak şekilde genişletmek istediğini savunan Roberts, "Amaç, İran ve Suriye'yi çatışmanın içine çekmek ve böylece yeni muhafazakârların Ortadoğu'da savaşları yeniden başlatmasını sağlamaktır" diyor...
2019 yılında George Soros ve onun kurduğu “Açık Toplum Vakfı”nın yanı sıra “Ford Vakfı” ve “Rockefeller Kardeşler Fonu” gibi yönetim çevrelerinde etkili kuruluşlar tarafından finanse edilen “Quincy Enstitüsü”nün (“The Quincy Institute”) yayın organında yayınlanan Paul Pillar imzalı bir analiz de bu politikanın doğuracağı sonuçlar konusunda Biden yönetimini şu sözlerle uyarıyor:
“Hamas’ın askeri kabiliyetinin ezilmesi -eğer bu tamamen başarılabilse bile- sorunu çözmeye yetmeyecektir. Hamas hiçbir zaman İsrail’in saldırgan politikalarına karşı şiddete başvuranların tümünü temsil etmemiştir. Öfke ve şiddet -Hamas ve İslami Cihad işlevsiz hale fetirilse bile- belki de henüz kurulmamış gruplar ya da hücreler aracılığıyla başka kanallar bulacaktır.”
ABD’nin etkili yayın organlarından Wall Street Journal’da (WSJ) yer alan bir analizde de açıkça,“ABD ile İsrail’in Gazze konusunda uzun vadede ayrıştığına” dikkat çekiliyor ve “Tek başına bu tablo bile, propagandası yapılan “silip süpürecek kara harekâtına” neden başlanılamadığını ortaya koymaya yetiyor” ifadesi kullanılıyor.
***
Hamas’ın yenilgiye uğratılması durumunda Gazze’nin ne şekilde yönetileceği konusundaki fikir ayrılıkları yalnız ABD yönetici çevrelerinde değil Netanyahu cephesinin içinde de kendini gösteriyor...
Örneğin İsrail Savunma Bakanı Gazze’nin geleceği konusunda “Gazze’yi ne İsrail ne Hamas yönetecek” diyerek Netanyahu’dan farklı düşündüğünü açıklamış bulunuyor...
İsrailli Çalışma Bakanı Yoav Ben Tzur da Netanyahu'nun savaştan sonra 90 içinde seçimlere gitmek zorunda kalacağını söylüyor ve 'Son sözü halk söyleyecek; sonra Netanyahu görev alabilecek mi göreceğiz.' diyor.
***
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda Gazze saldırısının kınanması ile ilgili yapılan oturumda 120 evet, 14 hayır, 45 çekimser oy çıkarken ABD ile İsrail’e destek verenlerin sayısının 12’de kalması, bu iki ülkenin uluslararası alanda nasıl yalnızlaşmakta olduğunu ortaya koyan bir başka işaret...
Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in AB büyükelçilerinin yıllık konferansının açılış konuşmasında sarf ettiği şu sözler ise ABD ve İsrail’in izlediği politikaların artık Avrupa cephesinde de endişe yarattığını açıkça gösteriyor:
“İsrail-Filistin çatışması, artık bir İsrail-Arap çatışması değildir ve bu bir dönüm noktasıdır. Şu anda oluşmakta olan şey, dinlerin veya medeniyetlerin savaşıdır. Dün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sözlerini dinliyordum. Kendisi Batı'ya seslenirken, 'Bir kez daha hilal ve haçlı savaşını mı istiyorsunuz?' diyordu. Bunlar çok güçlü ifadeler. Bu çatışmayı önlemek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız."
***
Hatırlanacağı üzere “Medeniyetler Çatışması” tezi, 1990’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nin yıkılması ve Doğu Bloku’nun ortadan kalkmasının ardından dünyanın tek egemeni haline gelen ABD tarafından geliştirilen bir tezdi...
Samuel Huntington’un aynı isimle yazdığı ünlü kitapta gelecekte politik ideolojilerin değil kökleri Ortaçağlara dayanan dinsel ve etnik çatışmaların dünyanın kaderini belirleyeceği tezi savunulmaktaydı...
Bu tez, o zaman tüm dünyada ABD’nin artık “Roma Barışı” türü bir barış ortamı yaratacağı ve “uluslararası bir hakem” gibi hareket edeceği şeklinde yorumlanmıştı...
“Medeniyetler Çatışması” tezi, Gazze operasyonundan sonra artık Avrupa için bile bir tehdit olarak algılanmaktadır. Bu olay, 30 yıllık bir zaman dilimi içinde ABD’nin dünyanın gözündeki konumunun ne kadar değiştiğini gösteren en açık örnektir.
(Devam edecek)