Siyaset ile ilgili önceki yazılarımızda ülkemizde “yukarıdan aşağı” doğru inşa edilen çok partili rejimin ekonomik ve sosyal gelişmenin yetersizliği nedeniyle toplumsal temeline kavuşamadığını, bu nedenle toplumumuzun büyük bölümünün kendisine tanınan seçme hakkını “baba” rolü oynayan siyasetçiler, toprak ağaları ve yerel eşraf lehinde kullandığını söylemiştik...

Toprak ağalarının yönlendirdiği köylülerin oylarıyla iktidara gelen DP’nin yaptığı ilk iş ise 1946 yılında TBMM’den geçmiş olan Toprak Reformu Kanununun topraksız köylülere toprak dağıtılmasını öngören maddelerini değiştirmek, daha sonra da rafa kaldırmak olmuştu.

***

1950 seçimlerinde yenilgiye uğrayan İsmet İnönü, Cumhurbaşkanlığı döneminde baskıcı ve bürokratik bir yönetim sergilese de genel olarak Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti yaşatmaya çalışmıştı. O, bunun yolunun köylünün toprak sahibi yapılmasından ve feodal kırsal yapının değiştirilmesinden geçtiğini biliyor, bunun için de köylünün bizzat kendi içinden çıkan kadrolar tarafından eğitilmesi gerektiğini düşünüyordu. Köy Enstitüleri bunun için kurulmuştu.

Atatürk’ün ve İnönü’nün ülkeyi yönettiği dönemde toprak ağalarının kırsal alanlardaki egemenliği son derece güçlüydü. Buna karşılık kendilerine toprak dağıtılmak istenen köylüler, binlerce yıl boyunca tâbi oldukları sömürü rejimini kader olarak kabul ediyor ve yenilikler karşısında kuşkucu bir tutum takınıyorlardı. “Dışarıdan” gelen aydınların çabaları bu kuşkuları gidermeye, köylüyü kuşatan “feodal kabuğu” kırmaya yetmiyordu.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Yaban” adlı romanında o dönemde köylüleri uyandırmak amacıyla köye giden aydınların o ortamda nasıl tecrit edildikleri ve çaresiz kaldıkları çok çarpıcı bir biçimde anlatılır.

***

Toprak Reformunun önemini 1936 yılında Başbakan olan İsmet İnönü, şu sözlerle ifade etmişti:
"Bir toprak en çok mahsulünü yalnız bir vaziyette, o toprağın işleyenin malı olması halinde verir: Yurdumuzdaki topraksız çiftçinin sayısı her türlü tasavvurun üstündedir. Hiçbir zaman, hiçbir adamın malını zorla almak fikrinde değiliz. Fakat hiçbir surette köylüyü ilelebed topraksız kalmaya mahkum eden dar çerçevede bırakmaya razı olmayız."

1937'ye gelindiğinde Atatürk de bu meseleyi tekrar gündeme getirmiş, TBMM'yi açış konuşmasında yaptığı konuşmada "Memlekette topraksız çiftçi bırakılmayacak" demişti...

Ne var ki, 1937 yılı sonlarında Atatürk’ün sağlığının bozuldu ve bu durum onun iç siyasetteki gücünün zayıflamasına neden oldu.

***

İnönü, 1942 yılında görünürdeki amacı Çifteler ve İvriz köy enstitülerinin denetlenmesi olan bir gezi yaptı. Bu gezinin gerçek amacı köylülerle bizzat temasa geçerek yapmayı düşündüğü reform konusunda görüşlerini öğrenmekti...

Gezide İnönü'ye eşlik eden ve köy enstitülerinin "babası" olarak bilinen İsmail Hakkı Tonguç, gezi sonrasında hazırladığı raporda İnönü'nün temasları sırasında gördüğü manzaralar karşısında büyük bir hayal kırıklığına uğradığını ve "toprak meselesini en kısa zamanda halletmek lazım. Böyle parya gibi vatandaş olmaz" dediğini aktarmaktadır...

İnönü gerçekten de 1946 yılında oldukça radikal maddeler içeren bir toprak reformu kanununun Meclis’ten geçmesini sağladı. Ne var ki, II. Dünya Savaşı sonunda Türkiye'nin ABD önderliğindeki "Batı Bloku"na tâbi hale gelmesi kesinleşince hem toprak reformu kanunu hem de

Köy Enstitülerini geliştirme projesini askıya aldı. İnönü, bu zaafını, "Ben gücümün bittiği yerde; bir politikacı, bir deneyimli insan olarak bir noktada dururum" diyerek açıkladı...

Aynı yıl Recep Peker'in kurduğu hükümette Köy Enstitülerinin koruyucusu Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'e görev verilmedi, Yücel'in yerine Milli Eğitim Bakanlığına getirilen Reşat Şemsettin Sirer, 19 Kasım 1951 günü TBMM'nin Köy Enstitüleri gizli oturumunda, Köy Enstitülerinin kurucusu Tonguç'un görevden alınmasını şu sözlerle duyurdu :

"Tonguç Baba'yı defederken hiçbir mukavemetle karşılaşmadım..."

***

Sonraki yıllarda da toprak ağaları ve gerici siyasetçiler geleneksel yöntemlerle yoksul halkı yönlendirmeye ve bu duruma karşı çıkanları “komünistlik” ile suçlayarak siyaset sahnesinin dışına itmeye devam ettiler.

(Devam edecek)