Siyaset sözcüğü, Arapça “sws” (seyis) kökünden kaynaklanır...
Bilindiği gibi “seyislik” at bakıcılığıdır. Araplar tarafından “politika” sözcüğünün karşılığı olarak kullanılmış, dilimize de o şekliyle girmiştir...
“Politika” sözcüğü ise Yunanca “polis” (kent) kavramından türemiştir ve Türk Dil Kurumu’na göre “Devletin etkinliklerini düzenleme ve gerçekleştirme esaslarının bütünü” olarak tanımlanmaktadır.
***
“Siyasetçiler” ya da “politikacılar”, eskiden bir hükümdarın emrinde devlet ve toplum yaşamını bir “seyis” yaklaşımıyla düzenleyen kişilerdi. O zamanlar devletler yalnızca egemene itaati zorunlu kılan dinsel temeller üzerine kurulur, halka da itaat dışında bir yol bırakılmadığı için siyaset dinsel kurallar esas alınarak düzenlenirdi...
Örneğin “Siyasetname” adlı eseriyle Selçuklu devletinin şekillenmesine ve gelişmesine önemli katkılarda bulunan Ebu Ali Kıvamuddin Hasan bin Ali bin İshak et-Tûsî’ye, "memleket nizamının kurucusu" anlamına gelen Nizâmülmülk ismi Abbâsî halifesi Kâim bi Emrillah tarafından verilmişti. Çünkü Nizamülmülk devleti Halife’nin dinsel tercihine göre şekillendirmişti.
Ancak Hükümdara öğütler veren, emrinde kişisel bir ordu bulunduran ve servetine paha biçilemeyen Nizamülmülk bile netice itibariyle Selçuklu hükümdarının hizmetinde bir emir kuluydu ve gözden düştükten sonra 1092 yılında şaibeli bir suikast sonucu öldürülmüştü.
***
Siyasetin tarihine kısa bir göz atış bile günümüzde siyaset alanında yaşananları anlayabilmek için gerekli bazı ipuçlarını verebilir...
Örneğin hükümdarlık dönemlerinde bazı “siyasetçilerin” gözden düştükten sonra öldürülmeleri için çoğu zaman şaibeli suikastlara bile lüzum görülmezdi...
Osmanlı devletinin son dönemlerinde bir sadrazam gözden düşünce onun yerini almak isteyen diğer vezirler (siyasetçiler) genellikle bir “yeniçeri ayaklanması” düzenler, ayaklanan yeniçeriler de talep olarak sadrazamın kellesini isterlerdi...
Sonuçta o kelle alınır ve ayaklananların toplandığı meydana atılırdı. O nedenle “siyaset meydanı” sözü zamanla hem politika yapılan alanı hem de idam cezalarının infaz edildiği alanı tanımlamak için kullanılmaya başlandı.
***
Zamanla Batı toplumları modernleşip kent yönetimleri “demokratik merkeziyetçi” bir devlet yapısı etrafında birleşince “politikacıların” hareket alanı genişledi...
Din, siyasetin bileşenlerinden yalnızca biri haline gelirken, devlet yönetimine ilişkin farklı fikirleri olan toplumsal sınıf ve tabakalar siyasi partiler ve ideolojiler etrafında örgütlendi...
Böylece memleketin (mülkün) sahibi olan “hükümdara” sadakatın yerini, siyasi partiler arasındaki mücadele ve yeterince güçlendikleri takdirde eski saltanat sahiplerinin gücünü ele geçirip devlet yönetmenin nimetlerinden yararlanabilecek parti liderlerine duyulan sadakat aldı.
***
Özellikle yirminci yüzyılın son yirmi yılında ABD’nin küresel çapta egemenliğini kurması ve tüm dünyaya sosyal içeriği boşaltılmış olan “Batı tipi demokrasi”yi empoze etmesiyle, farklı siyasal ideolojilere sahip toplumsal sınıflar arasındaki farklar silikleşti; dinsel ya da etnik farklılıklara dayanan, kimi zaman aralarında savaşan ama hepsi de “ABD’ye itaat” konusunda birleşen siyasal partiler ortalığı kapladı.
Ancak tüm değişimlere karşın Nizamülk’ün öğütleri ile modern siyaset kuramcılarının “babası” sayılan Makyavel’in öğütleri hemen her zaman geçer akçe olarak kaldı...
Bu öğütler siyaset yapanlar için hâlâ “faydalı” (!) olmaya devam etmektedir.
(Devam edecek)