Önceki yazımızda 'Önümüzdeki dönemde ABD'nin elinde Türkiye'yi 'köşeye sıkıştırmak' için kullanacağı üç önemli silah var: Ekonomi, Doğu Akdeniz ve Suriye.' demiş...

Ve ekonominin özel durumuna dikkat çektikten sonra şunları söylemiştik:

'Uluslararası finans kurumlarının sermaye akışlarını yönlendirmede önemli bir rol oynayan kredi değerlendirme kuruluşlarının ipleri de ABD'nin elinde... Bu kuruluşların hazırladıkları raporlar, verdikleri notlar ve en önemlisi geleceğe yönelik öngörüleri, ekonominin karşılaştığı 'döviz sorununu' ağırlaştırabilir.'

Bu yazdıklarımızın daha 'mürekkebi kurumadan' uluslararası kredi değerlendirme kuruluşu Fitch'ten bu yönde yeni bir hamle geldi:

Aralarında iki kamu bankasının da bulunduğu 14 bankanın notu indirilerek görünüm 'negatif' olarak belirlendi.

***

Bu uluslararası kredi değerlendirme kuruluşları meselesi, öteden beri çok tartışılan konulardan biri...

Neticede bu şirketler, yatırımcılara yapacakları yatırımların riskleri konusunda teknik analizlere dayalı bir tür danışmanlık hizmeti veren kuruluşlar...

Mevcut küresel sistemin ABD'ye endeksli olarak yapılaşması nedeniyle bu kuruluşlar küresel ekonominin merkezi konumundaki ABD'nin siyasal ve ekonomik yönelişlerini dikkate almak zorundalar...

Öyle de yapıyorlar...

Bu nedenle yaptıkları teknik analizleri değerlendirirken, bu analizlerin içinde yapıldığı ortamı da dikkate almak gerekiyor.

***

Fitch'ten yapılan açıklamada, Türkiye'de faaliyet gösteren bankalarının notunun 'BB-'den 'B+'ya indirilme nedeni olarak 'Türkiye'nin dış finansmanında kayda değer bir bozulma durumunda hükümetin bankacılık sektörüne müdahale riskinin artması' gösteriliyor...

Burada dikkat çeken nokta, siyasi otoritenin bankacılık sektörüne müdahale etme ihtimalinin bile başlı başına 'not kırma' nedeni olarak belirlenmiş olması...

Yapılan müdahalelerin içeriği elbette tartışılabilir ama gelişmekte olan bir ülkede siyasal otoritenin ekonomiye ve finans sektörüne müdahalesini peşin olarak suçlamak, daha en baştan küresel sermayenin çıkarlarını o ülkenin çıkarlarının önüne koymak anlamına gelmez mi?

***

Neticede, ABD açısından bakıldığında bu tür kuruluşlar aracılığıyla 'perde gerisinden' yapılan müdahaleler, perde önünde yapılan yaptırımlardan daha uygun görülebilir...

Çünkü açık müdahaleler tepki doğururken, dolaylı müdahaleler tepkileri başka hedeflere yöneltir...

Öyle görünüyor ki, önümüzdeki dönemde bu yöntem uygulanacak ve uygulama alanlarından biri de 'Doğu Akdeniz sorunu' olacak.

***

Bilindiği gibi bölge devletlerinin büyük bir bölümü Doğu Akdeniz'de güçlü bir rakip olarak gördükleri Türkiye'yi devre dışı bırakmak istiyor...

Bunun nedeni, bölgenin sahip olduğu düşünülen doğalgaz kaynakları ve uluslararası ticaret yolları üzerindeki konumu...

Bölge şu anda adeta bir paylaşım savaşının konusu haline gelmiş durumda.

***

Türkiye'yi hedef alan bu mücadelede 'Koç başı' görevini Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) yapıyor...

GKRY, aslında Ada'nın parçalanmış siyasal yapısı nedeniyle 1958 yılında kurulmuş meşru Kıbrıs devletinin temsil edip etmediği bile tartışmalı bir yönetim... Bu yönetim, geçmişte yine çok tartışmalı bir kararla AB üyesi yapılmış ve Türkiye'nin Kıbrıs Türk yönetimiyle bağları kesilmek istenmişti...

Şimdi ise, emrivaki olarak ilan edilen Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ile yeni bir rol üstleniyor.

***

GKRY'nin gücünün Türkiye ile uğraşmaya yetmeyeceği açık bir gerçek... O zaman 'kullanan kim?' sorusunu sormak gerekiyor...

Bu soruyu sorduğumuzda karşımıza bölgenin doğalgaz kaynaklarını ele geçirmek isteyen Yunanistan ve Ada'da kendine ait bir askeri üs kurmak isteyen ABD çıkıyor... 'Stratejik müttefikimiz' ABD'nin bu tutumunu açıklayabilmek için ise bu devletin Suriye (dolayısıyla PKK/PYD) politikasını denkleme dahil etmek gerekiyor...

İşte size 'perde gerisi' oyunların sergileneceği bir alan daha!

***

Hiç kuşkusuz, S-400 tartışması Türkiye'nin füzeleri teslim almaya başlamasıyla bitmeyecek...

Hatta daha da kızışacak...

Bu arada 'perde önü' tartışmalar kadar 'perde arkası oyunları' da bol bol izleme imkanımız olacak!