Kabataş Erkek Lisesi’nde okuduğum yıllarda genellikle Pazar sabahları telefon açardım eve.Beşiktaş Postanesi’nde sıramı beklerdim.Ortalama iki üç saat (bazen daha da fazla) beklediğim olurdu.Bir de telefonda kimseyi bulamamak var ya,kahrolurdum o zaman.

Santral memuru “başka numaranız var mı?”diye sorar ya da yanlış numara bağlamaz mı,bu daha da zoruma giderdi.Bazı uyanık arkadaşlar,ödemeli ararlar,“kabul edilmiyor” dendi mi,anlaşılır ki her şey yolunda ve asayiş berkemal memlekette derlerdi.Aynı taktiği ben de kullanmaya başladım sonraları.Böylece beklemekten de kurtulmuş olurdum sıklıkla.O yıllarda faks da yoktu,cep telefonu da.İnterneti hayal bile edemedik.Teleksi bile hatta...

*

Beşiktaş’taki Yıldız ya da Suatpark Sinemaları’na giderdim eğer Beyoğlu’na çıkmamışsam.Amerikan filmlerindeki mobil telefonlar ilgimi çeker,biz ne zaman buna kavuşuruz sorusuna yanıt arardım.Bugün teknolojinin her nimetine sahibiz.Yaşayan görüyor...

Filmlerde iki katlı otobüsler görürdük.Bize ne zaman gelir acaba diye konuşurduk sonra.O yıllarda değil çift katlısını;kaptıkaçtı bile (bugünün midibüsleri yani) lükstü bizim için.Bu araçlar bile birbirlerine yol vererek geçerlerdi.Bugünkü gibi asfalt yollarımız,otobanlarımız da yoktu o otobüsler için.Daracık,kıvrım kıvrım yollardan Ankara’ya 9-10 saatte ulaşırdık.İstanbul’a ise 15-16 saati bulurdu yolculuklar.İstanbul’un dolmuşları,tramvayları ilginç ulaşım araçlarıydı.Kamyonların-otobüslerin arabalı vapurlarla Anadolu yakasından Rumeli yakasına geçmesi de ilginçti.Hele o şehir hatları vapurları martılara benzerdi boğazda yüzen.Kavaklara kadar gidip gelmek bile başlı başına bir güzellikti.

*

Boğaz Köprüsü daha akıllarda yoktu.Şimdi üçüncüsünün peşindeyiz.O yıllarda,ah güzel İstanbul/benim sevgili yarim/güzelliğin aksetmiş boğazın sularına”diyordu şair.Boğaziçi Köprüsü inci gerdanlık olarak nitelenmişti.FSM köprüsü bir heyula gibi duruyor boğazın bağrında.Yaşarsak daha neler göreceğiz kim bilir?Yaşayan görüyor…

*

60’lı yılların başlarında İTÜ’nün TV yayınını merakla izlerdim Beyoğlu vitrinlerinde.Ona bakarken annemin sözü geçerdi usumdan “Alakargalar’ın koca hafız vardı.Ona kuran kursuna giderdik.O şöyle derdi’’diye anlatırdı:“bir gün gelecek,insanlar mağribten maşrıka (doğudan batıya) birbirlerini görecekler”...

*

1970’li yılların ikinci yarısında siyah-beyaz Nordmende(hâlâ saklıyorum) televizyonumuz oldu Devrek’te.Herkes bize gelirdi.Aynı şeyi buzdolabında da yaşadık.Önceleri kavunu,karpuzu kuyuda soğutur,yemekleri teldolabında saklardık.Daha sonra buzdolabımız oldu.Ama komşular yemeklerini buzdolabımıza getirmezlerdi.Radyomuz Wega markaydı şimdi yerinde yeller esiyor.Dikiş Makinemiz Anker marka idi.Köz ütüsü de vardı evde.Buharlı ütüleri de hiç hayal etmemiştik.Ninem, babaannem bunların hiçbirini görmediler.

*

Son 50 yılda belleğimde biriktirdiğim anılardan bazıları bunlar.Diğer anılarımı da yazacağım elbet.Demek ki,yaşayan görüyor.Yaşa yaşa gör temaşa buna denir herhalde !...