Son yazımızda Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ekonomik kalkınmada liberal yöntemlerin kullanıldığını ancak bunların umulan sonuçları vermediğini...

1929 yılında kapitalist dünya ekonomilerini çöküntüye uğratan küresel krizin ardından 1930 yılında Başbakan İnönü’nün planlı kalkınma yöntemiyle gelişmesini sürdüren Sovyetler Birliği’ne uzun ve kalabalık bir yönetici grubuyla bir gezinin ardından “devletçilik” uygulamalarının başlatıldığını...

Atatürk’ün desteğiyle uygulanan bu politika gereği tarım kesimindeki kooperatif örgütlerin güçlendirildiğini, daha sonra bunların da katılımıyla tarımsal sanayi işletmelerinin kurulmasıyla Türkiye’nin ilk gerçek sanayileşme hamlesini başlatıldığını söylemiştik.

***

O dönemin gözde sloganı “Tarım milli ekonominin temelidir” sloganıydı...

Gerçekten de o zamana kadar Türkiye’de gerçek bir sanayileşme yaşanmamıştı. Cumhuriyet öncesinde var olan sanayi işletmeleri, Ege bölgesi başta olmak üzere ticari tarımın geliştiği bölgelerde yabancı ya da azınlık tüccarlar tarafından kurulan ve buralarda üretilen ürünleri işleyen basit bir takım küçük işliklerden ibaretti. Bunlar da Cumhuriyetin kuruluş yıllarında sahiplerinin ülkeyi terk etmesi nedeniyle büyük ölçüde tasfiye olmuş durumdaydı. Yerli tüccarlar ise gerek sermayelerinin yetersizliği gerekse daha önce taşeronluğunu yaptıkları yabancı ve azınlık tüccarların ilişkilerini devralmanın daha kolay olması nedeniyle sanayileşme çabasına girmekten kaçınıyorlardı..

Bu durumda, özel sektörün teşvik edilmesi ancak onun gücünün yetmediği noktada devletin devreye girerek gerekli sanayi işletmelerini kurması esasına dayanın “devletçilik” uygulaması aslında bir zorunluluktan kaynaklanmaktaydı.

***

Ne var ki, bu dönemde devlet de geniş çaplı bir sanayileşmeyi finanse edecek güce sahip değildi...

Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrasında daha önce sahip olduğu kapitülasyonlar ve benzeri avantajları kaybeden yabancı sermayedarların ülkeden çekilmesi, Osmanlı’dan kalan borç ödemeleri gibi nedenlerden ötürü sanayileşme için gereken kaynak, bu durumda ancak ihracat özelliğine sahip ürünlerin üretiminin geliştirilmesi ve dış satımı yoluyla elde edilebilirdi...

Bu da söz konusu ürünleri üreten küçük üreticilerin kooperatifler içinde birleştirilmesini ve bu kooperatiflerin bu yoldan elde edecekleri kaynağın yine kooperatif bünyesi içinde tarımsal sanayi işletmelerine yöneltmesini gerektirmekteydi...

Bu gelişme tarımın modernize olmasını, gelişmiş teknoloji ürünü alet ve makineler kullanmasını içerecek, bu da ülkedeki makine ve teçhizat sanayisinin gelişmesini teşvik edecekti. Ayrıca ihraç edilen işlenmiş tarım ürünleri karşılığı elde edilen döviz yine sanayi yatırımları için gerekli makine ve teçhizatın satın alınmasında kullanılacaktı. Tarımın milli ekonominin temeli olması politikası bu plana dayanmaktaydı.

***

Aslında özellikle Ege bölgesinde kooperatifçilik denemeleri cumhuriyetten önce başlamış, 1924 yılında ülkenin ilk tarım kooperatifleri kanunu olan “İtibari Zirai Birlikleri Kanunu” çıkarılmıştı...

Ancak 1929 buhranı sonrasında “devletçilik” uygulaması başlayıncaya kadar bu kanun çok sınırlı bir alanda uygulanmıştı. O nedenle 1929 yılında kanun gözden geçirilerek “Zirai Kooperatifler Kanunu” yürürlüğe konuldu...

Atatürk 1929 yılında TBMM’nin açılış konuşmasında kooperatifçiliğin ülke çapında yaygınlaştırılmasının önemini vurguladı ve bu uygulamayı yaygınlaştırmak amacıyla 21 ili kapsayan bir yurt gezisine çıktı...

Bu gelişme CHP’yi de etkiledi. Partinin 1931 yılında toplanan üçüncü kongresinde “çiftçileri kredi ve üretim kooperatifleri gibi iktisari kuruluşlara kavuşturmak, bu kuruluşları geliştirmek ve çoğaltmak” partinin amaçları arasında yer aldı.

***

Türkiye’deki kırsal kooperatifçilik hareketinin gelişmesinde en büyük rolü oynayan atılım ise 2 Kasım 1935 tarihinde “Tarım Satış Kooperatifleri Kanunu” ve Tarım Kredi Kooperatifleri Kanununun çıkarılması oldu...

Kanun, tarım kredi kooperatifleri ortaklarının satış kooperatiflerine de ortak olmalarını zorunlu kılıyor, kooperatifleri “ortakların ürünlerini saklamak, işlemek ve pazarlamakla” görevlendiriyordu...

Bu kanunun çıkarılmasının ardından incir, üzüm, pamuk, fındık gibi ihraç ürünleri üreticileri hızla kooperatifler bünyesinde örgütlendiler.

(Devam edecek)