Tarım sektörünün günümüzde içine düştüğü çıkmazın nedenlerini ele aldığımız yazılarımızda, günümüzde yaşanan sorunların köklerinin 1980'li yıllarda ABD'nin neo-liberal ekonomistlerin geliştirdiği kuramlara dayandığını...

Bu politikaların, ülkemizde önce AP'li Başbakan Süleyman Demirel'in daha sonra 12 Eylül cuntasının lideri Kenan Evren'in ekonomi danışmanlığını yapan, ardından ANAP'ı kurarak 1983'te başbakan olan Turgut Özal'ın iktidar döneminde hızlı bir biçimde uygulandığını...

1999 yılında DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti döneminde Dünya Bankası Ortadoğu Bölümü Başkanı Kemal Derviş'in yurtdışından getirilip ekonomiden sorumlu bakan sıfatıyla 15 günde 15 kanun çıkardığı dönemde ise zirve yaptığını söylemiş...

2002 seçimlerinde tek başına iktidar olan AKP'nin ise bu politikalara karşı bir söylem kullanarak iktidara geldiği halde esas olarak aynı politikaları sürdürdüğünü sözlerimize eklemiştik.

***

Peki, bütün bu uygulamalar sonucu ülkemizde tarım nereden nereye geldi?..

Bunu anlamak için temel göstergelere kısaca bir göz atalım:

Türkiye'de ekilen alanların toplamı 2000 yılında yaklaşık 18 milyon hektar iken 2021'de 15 milyon hektara kadar düştü. Aynı dönemde toplam tarım alanları 26,5 milyon hektardan 23,2 milyon hektara geriledi...

2000 yılında 20 milyon ton olan buğday üretimi 2021 yılında resmi rakamlara göre 19 milyon ton, ABD Tarım Bakanlığı tahminine göre ise 16,5 milyon ton olarak gerçekleşti. 2002 yılında buğday üretimi alanında kendimize yeterliydik; son yıllarda her yıl ortalama 5 milyon ton civarında buğday ithal ettik. Bu rakamın bu yıl daha da artacağı görülüyor...

2002 yılında 2 milyon 800 bin kişi olan kayıt sistemine kayıtlı çiftçi sayısı 2018'de 2 milyon 100 bin, 2020'de 1 milyon 800 bin olarak açıklandı...

2002 yılında çiftçilerin bankalara olan kredi borcu toplam 2,5 milyar liraydı, 2021 yılında bu rakam 150 milyar TL'ye ulaştı. Çiftçilerin Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği'ne olan borçları 10 milyar lira, girdi temini nedeniyle piyasaya olan borçları ise 50 milyar lira civarında. Sonuçta çiftçinin toplam borcu yaklaşık 210 milyar lira olarak tahmin ediliyor...

Daha da önemlisi: çiftçilerin üretimde kullandıkları gübre, mazot, elektrik, su, ilaç gibi girdilerin fiyatlarında burada aktaramayacağımız ölçüde hızlı fiyat artışları oldu...

Benzer bir durum hayvancılıkta en önemli girdi olan yem fiyatlarında da yaşandı.

***

Sonuç olarak ülkemizde tarım ve hayvancılık son yirmi yılda genel olarak geriledi...

O nedenle, bir zamanlar ihraç ettiğimiz ürünleri giderek artan ölçüde ithal ediyoruz...

Üstelik, artan döviz fiyatları nedeniyle bu ürünlere iç piyasa fiyatlarının üzerinde para ödediğimizden fiyatlar düşsün diye gümrük vergisinden vazgeçiyor, böylece kendi çiftçimizden esirgediğimiz kaynaklarla yabancıları finanse ediyoruz!

***

Tarım ürünleri, gıda sektörünün ana girdisidir...

Yeterli tarım ürünü üretemiyorsanız, gıda sektörünüz de bir süre sonra sizin elinizden çıkar ve küresel şirketlerin denetimine girer...

O zaman da, Kissinger'ın daha 1970'li yıllarda söylediği gibi o şirketler ve arkalarındaki devletler sizi de yönetir.

***

Bu nedenledir ki, dünyada tarım sektörüne en fazla destek veren ülkeler 'gelişmiş' olarak tanımlanan ABD ve AB ülkeleridir...

Peki, bizde durum nedir?..

Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı Hüseyin Demirtaş, durumu şöyle özetliyor:

'Desteklemede asıl sorun Tarım Yasası'nın öngördüğü asgari miktar olan GSMH'nın yüzde biri oranında desteğin bu kanunun çıktığı 2006 yılından bu yana verilmemiş olmasıdır. Örneğin, 2021 yılı bütçesinden ayrılması gereken miktar Tarım Yasası uyarınca 43 milyar TL civarında olması gerekirdi. Ancak böyle olmamış, tarım destekleri, 2020'de olduğu gibi 2021'de de 22 milyar lira olarak belirlenmiştir. 2022 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi'nde ise tarımsal destekleme ödemeleri için 25 milyar 834 milyon lira ayrılmıştır. Bu rakam, yasaya göre verilmesi zorunlu asgari miktarın yarısından daha azdır. Bu durumda genel bütçeyi artırmadan destekleme içinde kaynakları bir üründen diğerine ya da bir girdiden diğerine aktararak sorunu çözmek mümkün değildir.'

(Devam edecek)