İş dünyası bugüne kadar sıklıkla çıkarılan aflar ve matrah artırımı uygulamalarından o kadar mutlu oldu ki; neredeyse mükelleflerin yüzde 65’inden fazlası cari dönem vergilerini ‘nasılsa af çıkarılır’ düşüncesiyle ödemeye bile gerek görmedi. Vergilere konulan gecikme cezaları çıkarılan aflarla silindi, ana paraya yüzde 3’lük bir artışla 2’şer ay arayla ödenmek üzere 36 ay vadeli bir programla tahsilat yapıldı. Ancak ‘nasıl olsa hükümet paraya sıkışacak bir daha af getirecek’ düşüncesini mükellefin kafasına sokan Hazine ve Maliye Bakanlığı, 36 ay vadeye bağlanarak tahsilata geçirdiği eski vergilerini de alamıyor.

Eski Hazine ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın ilk defa bütçe denkliğini sağlamak adına 2003 yılında getirdiği ‘matrah artırımı karşılığı geriye dönük 5 yıllık incelemelerden muafiyet’ uygulaması, daha sonra HMB’nin bütçeye kaynak yaratmadaki tek bildiği teknik oldu. İlk yapıldığında faydası görülen ve o zamana kadar birikmiş alacağın 50 milyar TL gibi bir kısmının tahsilatı sağlanmıştı. Ancak ondan sonra neredeyse 1.5-2 yılda bir getirilen matrah artırımı karşılığı incelemeden muafiyet uygulaması ile ortaya ‘asalak mükellef’ profili çıkarıldı.

Böyle ‘tahsilat’ ortamı olunca, bütçe denkliği de hiçbir zaman tutturulamıyor. Yatırımları finanse etmek için Hazine JP Morgan gibi yatırımcılardan yüksek tutarda ROK üzerinden faizle para çekiyor. O faizler de bizim çocukların gelecekteki borcuna yazılıyor.

Peki mükellefin elde ettiği kazançtan vergiyi neden alamıyoruz?

İşte orada da ortalama 3 yılın altına düşen yasama dönemlerindeki ‘oy’ endişesi devreye giriyor.

Tüm bu yapısal nitelikli sorunları çözecek adım yerine geçtiğimiz günlerde Hazin ve Maliye Bakanlığı’na bağlı Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) ile Vergi Denetim Kurulu (VDK) iki düzenleme getirdi.

VDK; Kuruluş Gözetimli Analiz Sistemi (KURGAN) olarak bilinen düzenlemesinde 120’den fazla farklı veri kaynağının entegre edildiği, mükelleflerin işlemlerine gerçek zamanlı risk puanları getirdiği bir sistemi devreye aldı. Sistemdeki algoritmalarla; banka hareketlerinden tapu kayıtlarına, SGK bildirimlerinden e-faturalara kadar geniş bir yelpazede veri analiz edilecek. Riskli görülen işlemler için mükelleflere “Bilgi İsteme Yazısı” gönderilecek hatta gönderilmeye başlandı bile. Mükellefin bu yazıya vereceği yanıta göre süreç ya bitecek ya da tam incelemeye dönüştürülecek.

Ancak işin teorisi güzel görünse de pratikte yaşanılanlar kafa karışıklığı yaratmaya başlamış. Yaşanmış bir hikaye anlatıldı bize. Mükellef bir ofis kiralıyor. Kiraya veren mükellef ofis kira faturası kesiyor. Daha sonra KURGAN sistemi üzerinden ofis faturası kesen mükellefin riskli olduğu uyarısı, kiralama yapan yani faturayı kullanacak olan mükellefe geliyor. İşte bu faturayı kullanacak olan mükellefe bu faturayı izah etmesi yazısı gönderiliyor. Sahte belgeyi düzenleyenden istenmiyor.

Peki faturayı alan mükellefin izahatı kabul edilmezse ne olacak? İşte o mükellef, sahte belge kullanıcı muamelesi görecek.

İkincisi ise MASAK’ın Şüpheli İşlem Bildirim Rehberi. Bu düzenlemeye bakıldığında aslında HMB’nin bütçe denkliğini sağlamaya yönelik mükellef odaklı çalışma yerine, daha çok ‘çalıyı dolanma’ duygusunda olduğu görülüyor.

Söz konusu rehberle mükelleflerin kayıtlarını tutan serbest muhasebeci ve mali müşavirlere (SMMM) ve yeminle mali müşavirlere (YMM) olağandışı görünen veya belgelerle ispatlanamayan işlemleri doğrudan MASAK’a raporlamaları zorunluluğu getiriliyor.

Böylece gerçek faydalanıcının gizlenmesi, mantıksız fatura düzenlemeleri, riskli ülke veya kişilerle yapılan işlemler gibi onlarca kriter, artık SMMM ve YMM’lerce izlenecek. Şüpheli işlemi bildirmeyen ya da geç bildiren SMMM ve YMM’ye 500 bin liraya kadar idari para cezası söz konusu olabilecek.

İşte burada bazı sorular ortaya çıkıyor!

Mesela mükellef hakkında yerli, yabancı ya da uluslararası makamlarca arama kararı bulunuyorsa veya devletin kolluk gücünün yakalayamadığı kişiyi SMMM ve YMM ihbar edebilecek mi? Ya da arandığına ilişkin kaydı SMMM ve YMM nereden bilecek?

Yine son yıllarda ülkeye para girişinin nereden elde edildiği, nasıl getirildiği gibi süreçlerin sorgulanmadığı bir düzeni başlatıp, ardından yeni kurulan bir şirketin kısa süre içerisinde büyük miktarda sermaye artışı yaşamasının mantıklı açıklamasını SMMM ve YMM kayıtları ile açıklanması nasıl olabilecek?

Sanki lokantada yemek yiyenin, ‘hesabı kasaya değil, içerideki aşçıya ödeyeceğim’ demesi gibi bir döneme giriyoruz.