Son yazımızda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Parti Meclisi toplantısından sonra istifa

çağrılarıyla ilgili bir soruya "On cephede yara almış bir komutan savaşa devam eder mi? Evet, eder.

Etmelidir de" diye yanıt verdiğini...

Bu “savaşa devam” açıklamasının ardından doğal olarak bir “taarruz” beklendiğini...

Ne var ki o taarruzun “karşı cepheye değil kendi destekçilerine yöneltildiğini söylemiştik.

***

Taarruzun işaret fişeğini CHP’nin medyadan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Eren Erdem, CHP’nin en

önemli destekçilerinden biri olan Halk TV ile imzalanmış tüm protokollerin tek taraflı olarak iptal

edildiğini açıklayarak vermişti...

Yardımcısının yaptığı ilk atışın ardından Kılıçdaroğlu da devreye girdi...

Ve “Köşe yazarları üzerinden parti içi meseleler tartıştırılıyor. Ben kimin nereden ne kadar maaş aldığını iyi biliyorum” dedi.

***

Halk TV’nin yayın politikasına bakıldığında bu hücumun nedenini anlamak mümkün değildi...

Çünkü bu kanal seçim öncesi ve sonrasında Kılıçdaroğlu ekibini desteklemiş, hatta seçim akşamı

Kılıçdaroğlu’nun yenilgisini gösteren verileri “ bile görmezden gelmişti...

Aynı durum Halk TV’nin çoğu aynı zamanda köşe yazarı olan yorumcuları için de geçerliydi.

***

Dahası, bir TV kanalında ya da gazetede habercilik ya da yorum yapan bir gazetecinin aldığı maaşın ne

kadar olduğu o kuruluşun işvereni ile yazar/gazetecinin kendi meselesiydi...

Belli ki, Kılıçdaroğlu maaş meselesini ortaya atarak meslek ahlakı ile bağdaşmayan bir duruma işaret

etmiş, bu gazetecileri normal olarak çalıştığı kurumdan değil başka yerden maaş almakla suçlamıştı...

Bu suçlama üzerine Halk TV’de yorumculuk ve habercilik yapan bazı ünlü isimler başta olmak üzere

meslek ahlakını savunan bir çok gazeteci ve yazar Kılıçdaroğlu’ndan “bildiklerini açıklamasını” istedi.

***

Bu isimlerden biri Murat Ağırel’di...

Kılıçdaroğlu, Murat Ağırel’e verdiği cevapta kendisini kastetmediğini söyledi; gazeteci o zaman kimi

kastettiğini sorduğunda ise “Oda TV’nin geliri nereden onu sorun? Eskiden Oda TV’yi izlerdim. Yaklaşık

altı aydır siteyi bile açmıyorum, çünkü güvenmiyorum” dedi. Peki, o zaman neden taarruzun ilk hedefi

olarak Halk TV’yi seçmişti?..

Belli ki bu sorunun cevabı açıkça verilemeyecek cinstendi!

***

Ayrıca ana muhalefet partisi liderinin, kapatıldığı için farklı bir isimle yayın yapmak zorunda kalan ve

iktidar yanlısı medya tarafından hiçbir kanıt gösterilmeden İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu

tarafından fonlandığı iddiasıyla suçlanan bir medya organını “para kaynağını sorun!” diye dedikoducu bir

tarzda suçlaması normal miydi?..

Eğer Kılıçdaroğlu’nun elinde bir kanıt varsa, bu iddiayı kanıtlarıyla birlikte ortaya koyması gerekmez

miydi?..

Kaldı ki, Ergenekon davaları döneminde yargılanan Yalçın tahliye edildiğinde onu evinde ziyaret eden ve

“mücadele adamı” olarak tanımlayıp övgülere boğan kendisi değil miydi!

***

O zaman şu soru akla geldi: Kılıçdaroğlu neden altı ay öncesine kadar o kadar övdüğü Yalçın’a ve

Odatv’ye tavır almış, kanıtsız suçlamalar yöneltmişti?..

Cevap belliydi...

Yaklaşık altı ay önce Yalçın, bir yazısında Kılıçdaroğlu’nun ABD ve İngiltere gezilerine “Bu iki dış gezi

Kılıçdaroğlu’nun adaylığını güçlendirmedi aksine zayıflattı!” sözleriyle karşı çıkmış ve seçim yenilgisi

sonrasında yazdığı bir yazıda “İktidar rakip olarak kolay lokma Kılıçdaroğlu’nu istiyordu. Sadece

Kılıçdaroğlu yenilmedi. CHP Genel Merkezi yenildi” ifadesini kullanmıştı.

***

Kılıçdaroğlu’nun suçlamalarına Soner Yalçın’ın verdiği cevap da ilginçti: Yalçın, “Koca CHP Genel

Başkanı dedikoducu yaşlı teyzelere benzedi, her gün bir tuhaf söz söylüyor. Odatv hesapları her yıl

denetime uğruyor ve bunu bilmesine rağmen yalan konuşuyor. Türkiye ve CHP için üzgünüm. 6 aydır

Odatv okumuyormuş, daha geçen gün arayı düzeltmek için ne yaptığını kime ne telefon açtığını kendisi açıklasın, ayıptır!” dedi...

Bu yaşananlar yazımızın başlığındaki “muhalefetin sıkıntısının kaynağı nereden geliyor?” sorusuna da bir cevap oluşturuyor. Muhalefetin sıkıntısı, her türlü baskıyla boğuşan ve zamlara boğulduğu için nefes alamaz hale gelmiş bir ülkede hayatla bağlarını koparmış, küçük hesaplara dalmış ve tüm enerjisini kendi içindeki hesaplaşmalara yöneltmiş olmasından kaynaklanıyor!..

Ne yazık ki bu, aynı zamanda memleketin de sıkıntısı!