Son yazımızda, “seçim yenilgisinden sonra parti içinde yükselmeye başlayan ‘ulusalcı’ eğilim nedeniyle koltuğu sallanan Kılıçdaroğlu’nun bu eğilimi bastırmak için ‘Ulusalcılığı’, ‘ülkücülük’ ile özdeşleştirmek” istediğini söylemiştik...
T24’ten Eray Görgülü’nün yaklaşık bir hafta önce yayınlanan haberi bu niyetin bir kanıtıdır...
Habere göre Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimlerinden önce Genel Başkan danışmanı olarak atadığı eski Ülkü Ocakları Başkanı ve MHP’nin eski Ankara il yöneticisi Ramazan Kubat’ı seçimden sonra ‘Yeniden Kuvayı Milliye Platformu Koordinatörü’ olarak görevlendirmiş, Kubat da yeni görevi için şunları söylemiştir:
“Bu bir dernek. Derneği, Genel Başkanımızla birlikte kurduk. Milliyetçi camiaya mesajlar vererek partiye ısınmalarını sağlıyoruz”!
***
Haber, neoliberalizmin ülkemizdeki en güçlü temsilcilerinden biri olan Kılıçdaroğlu’nun tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde ulusalcı duygu ve düşüncelerin yükselişe geçmesi olgusu karşısında bir çare arayışı içine girdiğini göstermektedir...
Çünkü bu yükseliş, Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığını tehdit eder hale gelmiştir...
Genel başkanlığa adaylığını açıkladığı günlerde kendisine fazla şans tanınmayan Özgür Özel’in bu duygulara tercüman olmaya başladıktan sonra genel başkan adayı olarak ciddi bir alternatif haline gelmesi bunun bir kanıtıdır.
***
Ancak, Kubat’ın ‘Yeniden Kuvayı Milliye Platformu Koordinatörü’ olarak görevlendirilmesinin gösterdiği bir başka gerçek daha vardır...
O gerçek, Kılıçdaroğlu’nun kafasında “ulusalcılık” kavramı ile “MHP milliyetçiliği”nin özdeşleşmiş olmasıdır. Ulusal duyguların yükselişini saptırmak amacıyla görevlendirilen Ülkü Ocakları eski Başkanı ve MHP’nin eski Ankara il yöneticisi Kubat’ın şu sözleri bu gerçeği apaçık göstermektedir:
“Derneği Genel Başkanımızla birlikte kurduk. Milliyetçi camiaya mesajlar vererek partiye ısınmalarını sağlıyoruz.”
***
Bu ülkenin tarihini bir nebze olsun bilenler, CHP’ye oy verenlerin “ulusalcılığı” ile MHP’li camianın “milliyetçiliği” arasında büyük farklar olduğunu çok iyi bilirler...
Tıpkı, 12 Mart ve 12 Eylül darbecilerinin “Atatürkçülüğü” ile darbecilerin nefret ettiği Uğur Mumcu ve İlhan Selçuk gibi demokrat aydınların “Atatürkçülüğü”nün birbirinden çok farklı olduğunu bildikleri gibi...
Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Uğur Mumcu ve İlhan Selçuk gibi aydınların temsil ettiği Atatürkçü/Ulusalcı yaklaşımdan ne kadar uzak olduğu, bu çizginin tüm izleyicilerini şu ya da bu şekilde CHP’den uzaklaştırmış olmasından bellidir. “Milliyetçi/muhafazakâr partilerden” CHP’ye gelen sağcıların baş tacı edilmesi de bu politikanın bir gereğidir... "Yetmez ama evet”ci Oral Çalışlar’a verdiği röportajda son seçim yenilgisinin sebebini soran Çalışlar’a “(Sağcılar), ‘Ulusalcılar iktidara gelirse yeniden eski günlere dönebiliriz korkusu’ ile oylarını dönüp tekrar Erdoğan’a verdiler.” demesi bunu göstermektedir.
***
Ne var ki, Kılıçdaroğlu aynı röportajda “Diğer partilerle oluşturduğumuz milletvekili aday listelerine yönelik eleştiriler haksızdır. ‘Parti sağa kayıyor’ haksız değerlendirmeleri yapıldı. Bazı ulusalcı seçmenler bu propagandanın da etkisiyle aşırı milliyetçi seçenekleri tercih etti.” ifadesini de kullanmıştır...
Bu çelişkili ifadeler, Kılıçdaroğlu’nun aslında çeşitli toplum saflarında olduğu gibi CHP içinde de ulusalcı duyguların güçlendiğini gördüğünü, kendisinin izlediği neoliberal politika ve parti başkanlığını tehdit eden bu gelişmeyi “MHP milliyetçiliği” ile özdeşleştirmek ve tasfiye etmek istediğini göstermektedir...
Kılıçdaroğlu’nun söz konusu röportajda “Üzerimizde seçim sonrası ağır bir baskı oluştu. Partiyi dağıtacak kadar sert bir baskı. Bu hâlâ sürüyor.” demesi de bu sıkıntısını kanıtlamaktadır.
***
Kısacası, CHP bir dönüm noktasına gelmiş bulunmaktadır...
Ya parti içinde yükselen ulusalcı dalga Kılıçdaroğlu’nu tasfiye edecek, ya da Kılıçdaroğlu, bu dalgayı “MHP milliyetçiliği” ile özdeşleştirerek etkisizleştirdikten sonra temsilcilerini partiden atacaktır...
Kılıçdaroğlu kazanırsa, cumhuriyetçi, laik, Atatürkçü seçmen kitlesinin CHP’den kopuş süreci daha da hızlanacak ve parti küçülmeye devam edecektir; “Değişimciler” olarak adlandırılan muhalefet kazandığı takdirde ise CHP için yeni bir şans doğacaktır.
(Bitti)