Yönetmen Adem Kaya, Oda Yapım desteğiyle çektiği ilk filmi Katiliyle Kahvaltı filmini izleyiciyle buluşturdu. Filmle ilgili Başkent’in sorularını yanıtlayan Kaya, filmin seyirci tarafından sevildiğini belirterek, filmin konusunu, filmin çıkış fikrini anlattı. Kaya, filmi klasik bir hikayeyi sıradışı bir sorgulama haliyle oluşturduğunu anlatarak, “Kahramanlara pek inanmam. Bir topluluk için zalim olan kişinin, başka bir topluluk için kahraman olduğunu düşünüyorum. Seyirci de bir noktaya kadar “kahraman”ı sevsin, sonra onu da yargılasın istedim ama ne kadar başarılı oldum bilemiyorum. Çünkü bizim antipatik olsun diye çektiğimiz bazı sahneleri seyirci çok sevdi. Özellikle finali.” diye konuştu. Eleştirmenlerden tam not aldığını anlatan söyleyen Kaya, filmin dijital kanallarda gösterim için görüşmelerin devam ettiğini kaydetti.
Öncelikle kendinizden bahseder misiniz?
Ben Adem Kaya 1982 Zonguldak doğumluyum. Üniversiteyi kazandığım yıl 1999’da Ankara’ya yerleştim. Önce Gazi Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümünde iki yıl okudum. Daha sonra o bölümü yarıda bırakıp Ankara Üniversitesi Radyo TV Sinema bölümüne girdim ve oradan mezun oldum. O tarihten beri Ankara’da film prodüksiyon işleri yapmaktayım.
Katiliyle Kahvaltı sıradışı bir hikaye bu fikirin oluşma sürecini anlatır mısınız?
Projenin fikri çok eski bir tarihe, yine üniversite yıllarına dayanıyor. Üniversite de sinematografi dersinde hocamız “Çanlar kimin için çalıyor” filminin Diktatör Franco İspanya’sında nasıl vizyona girdiğini anlatmıştı. Bilenler bilir film ve roman İspanya iç savaşı zamanında geçer ve Franco karşıtı bir eserdir. İspanyollar bu popüler filmi vizyona sokmak için dublaj yapmışlar ve diyalogları değiştirmişler. Askerler iyi adamlar olurken ayrılıkçılar kötü adamlar oluvermiş. Hatta başrollerde ki erkek ve kadın arasındaki aşkı da ortadan kaldırmışlar. Sanki abi ve kız kardeş gibi bir ilişki ortaya çıkmış. Yirmi yıl önce öğrendiğim bu olay yirmi yıl sonra film oldu. Ben de sansürün bu şeklini seyirciye göstermek istedim. Bir film sansürlendiğinde ne kadar değişiyor? Orijinal eseri izlediğimize, ne kadar emin olabiliyoruz?
Filmin senaristliğini de yapan biri olarak, senaryo sürecinde karakterlerin psikolojik derinliğini inşa etmek adına hangi kaynaklardan ilham aldınız? Edebiyat, gerçek olayların etkisi oldu mu yoksa tamamen kurmaca bir film mi?
Karakterleri tasarlarken iki referans noktam vardı. Sinema tarihi ve Türkiye. Her bir karakteri oluştururken sinema tarihinden bir katili referans aldım ve onu Türkiye de ki bir sosyal sınıfa oturtmaya çalıştım. Baş karakter “Kahraman” hariç, onu oluştururken tek bir karakteri referans almak yerine tüm kahramanlık hikayelerinin alegorisi olsun istedim. Çünkü ben kahramanlara pek inanmam. Bir topluluk için zalim olan kişinin, başka bir topluluk için kahraman olduğunu düşünüyorum. Seyirci de bir noktaya kadar “kahraman”ı sevsin, sonra onu da yargılasın istedim ama ne kadar başarılı oldum bilemiyorum. Çünkü bizim antipatik olsun diye çektiğimiz bazı sahneleri seyirci çok sevdi. Özellikle finali.
Katil ve kurban arasında geçen bu filmin tek mekanda geçtiğini biliyoruz, filmi izleyenler bir hesaplaşmaya mı tanık oluyor? Bu iki karakteri tasarlarken hangi insani çatışmaları öne çıkardınız?
Evet film Agatha Christie romanları gibi tek mekânda geçiyor. İlk bakışta bir “katil kim?” hikayesi izliyoruz. Ancak katilin kim olduğundan çok kurbanın kim olduğu daha önemli. Hem hikâye ilerledikçe hem de filmin dublajlı yani sansürlü halini izlediğimizde zalimler ve mazlumlar sürekli yer değiştiriyor.
Filmde diyalogların yoğunluğu kadar sessizliklerin de anlam yüklü olduğu görülüyor, sessizlikleri anlatım dili olarak nasıl kurguladınız?
Bazı sessiz anlarında ikili anlam olsun istedim. Örneğin iki karakterin birbirine bakışı veya bir ayrıntı çekim, hikaye sansürle değiştiğinde seyirciye başka şeyler çağrıştırsın istedim. Kuleşov’un meşhur kurgu deneyi gibi.
İzleyici, karakterlere tamamen hak vermekle yargılamak arasında gidip geliyor. Bu gri alanı yaratmayı özellikle mi hedeflediniz?
Evet. Hatta daha ötesini söyleyeyim. Bence sanatta ki en önemli ve en zor şey o gri alanları yaratmak. Mesela eskiden şöyle bir şey yapardım. Anna Karenina’yı okuyan arkadaşlarıma bu romanda ki kötü karakter kim diye sorardım. Herkes birbirinden farklı cevap verirdi. Bence bu müthiş bir şey. Benzer bir şeyi Nuri Bilge Ceylan sineması içinde söyleyebilirim. Türkiye’de anlatım dilini, tarzını taklit eden çok fazla sinemacı var ama o gri alanları onun gibi oluşturabilen bence yok.
Hem senarist hem yönetmen olmanız filmin tüm sürecinin kontrolünü size veriyor, bu durumda sizi en çok zorlayan sahne hangisiydi ve neden?
Fiziki olarak en fazla zorlandığımız sahneler, karda dağ yollarında çekim yaptığımız sahnelerdi. Kar yağmadı karı bekledik, kar yağdı apar topar çekime gittik bu sefer de yolda kaldık üşüdük. Psikolojik olarak iste filmin tarzını oluştururken zorlandım. Filmin absürd sayılabilecek, eğlenceli bir tarzı olsun istiyordum. İzleyenler sürekli “film işte” desinler istiyordum. Ancak beklediğimden daha ciddi bir film oldu.
Görsel atmosfer anlamında film, kapalı ve klostrofobik mekânlar üzerinden ilerliyor. Bu tercihin arkasındaki anlam nedir?
İstediğim sansür hikayesini daha düşük bütçeyle çekebilmek için, tek mekânda geçen bir film yazmaya karar vermiştim. Tek mekânda geçen romanların ustası Agatha Christie’yi ve polisiye türünü çok sevdiğimden katil kim tarzı bir filmi sansürlemek istedim. Sevdiğim polisiye romanların hangi mekanlarda geçtiğine baktığımda; içlerinden en sinematografik olanın karlar ortasında bir otel olduğuna karar verdim.
“Katiliyle kahvaltı etmek” fikri üzerinden izleyiciye ne anlatmak istediniz? Filmde sizin en fazla öne çıkardığınız tema ne oldu?
Bu ismi seçmemin de birkaç farklı nedeni var. Birinci neden, gerçek hayatta işlenen cinayetlerde katil ile maktul arasında genellikle bir ilişki olur, beraber zaman geçirmiş, birlikte bir yemek yemiş olurlar. İkinci neden, yine sinema tarihine isminde kahvaltı geçen filmlere bir göndermeydi. Başka bir neden ise film sansürlendiğinde isminin sorun çıkartmasını istedim. Orijinal filmde “Katiliyle Kahvaltı” isminin anlamı ile sansürlü filmde ki anlamı farklı olmalıydı.
Bu filmi izleyenlerin salondan çıktıklarında kendi hayatlarına ve ilişkilerine dair nasıl sorularla baş başa kalmasını dilersiniz?
İzleyiciye, “Bu kişi masum mu? Yoksa ben bu mahalleye ait olduğum için, böyle bir aile de doğduğum için mi masum olmasını istiyorum?” gibi sorular sordurmak istedim.
Filme tepkiler nasıl oldu?
Vizyona girmeden önce gizli oylama yapılan bir ön gösterim yaptık. Orada ortalamanın bayağı üzerinde puan alınca filmi vizyona sokmaya karar verdik. Film vizyona girdikten sonra tek bir eleştirmen film hakkında yazdı. O yazıyla gece üçte sosyal medyada karşılaştım. İlk filmini çeken bir insan için hayatının en güzel anlarından biri olabilir.
Bundan sonraki projelerinizde neleri hedefliyorsunuz?
Yine yıllardır aklımda olan, linç kültürü üzerine bir projenin senaryosunu yazmak istiyorum.