“Tahta Kanatlardan Çelik Pervanelere” deneme kitabıyla yazın hayatına merhaba diyen Asuman Saydam Atasoy ile Başkent olarak konuştuk. Kendi tecrübelerini edebi metinler halinde tek bir kitapta toplayan Atasoy, toplumda kadının rolüne dair eleştiriler ve çözüm yolları sundu. Dünyayı değiştirmenin, öncelikle insanın kendini değiştirmesi ile mümkün olacağını savunan Atasoy, kadına bakış açımıza ilişkin şu sözleri ile dikkat çekti: “Kadının ‘mavilik’ olduğunu unuttuk. Öyle bir resim düşünün ki içinde denizin derinliğini, gökyüzün maviliğini barındırsın. Var mı öyle resimler? Nasıl baktığınıza bağlı…”

·       Sizi tanıyabilir miyiz, yazarlık süreci nasıl başladı?

Merhabalar, ben Asuman Saydam Atasoy. 42 yaşındayım, Evliyim ve iki çocuk annesiyim. Aslen Kırıkkaleliyim fakat kendimi bildim bileli Ankara’dayım. Bir nevi Ankaralıyım da diyebilirim. İlk, orta ve lise eğitimimi Ankara'da tamamladım. Bununla birlikte zaman içinde çeşitli kanallardan uluslararası sertifikalarım oldu. Kişisel gelişim adına, okuyucuların teveccühü ile yazarlık yapıyorum. Yazarlık süresi benim için yaklaşık bir yıl önce yılların getirdiklerini ve götürdüklerini artık içimde tutmayı değil dışarıya vurmayı istemem ile başladı. İnsanın kafasında ister istemez sorular da, sorunlar da gereğinden fazla yer kaplıyor. Yazdıkça bunları çözüme kavuşturuyor gibi hissediyorum.

“BİR ŞEYLERİ BAŞARMAK İÇİN GEÇ DEĞİL”

·       “Tahta Kanatlardan Çelik Pervanelere” deneme kitabınıza gelen ilginin boyutu nedir? Okuyucularınızın tepkilerini anlatır mısınız?

Yakın çevremde olan dostlarım yazma serüvenimin her aşamasında yanımdaydı. İlgilerini ve desteklerini hiç eksik etmediler. Ama yakın çevrem dışında özellikle sosyal medyadan hiçbir tanışıklığımız olmadan beni yazılarımla seven, sayan okurlarımın tepkileri beklediğimden çok daha güzeldi. Kadınlarımız başta olmak üzere, gencinden yaşlısına birçok kişiye bir şeyleri başarmak için geç kalınmadığını fark ettirdiğime dair dönüşler aldım ve bundan dolayı çok mutluyum.

·       Deneme kitaplarını diğer türlerden ayıran özellikleri neler?

Denemeler benim nezdimde insanı özgürleştiriyor. Bir şeyleri belli sınırlar çerçevesinde aktarmak zorunda olmamak insanın kendini ifade ederken daha rahat hissetmesine olanak sağlıyor. Belirli bir olay örgüsü veya kronolojik bir sıralama takibi yapmak durumunda olmadığımız için zaman zaman geriye dönüşler, alıntılar veya anılarla da süsleyebiliyoruz. Bunlar denemeyi diğer türlerden ayırıyor ve daha eşsiz bir hale getiriyor.

·       Anlatımınızda şiirsel dilin ritmik özellikleri göze çarpıyor. Bu anlatımı okuyucuyu yakalamak adına özellikle mi seçiyorsunuz?

Yazmak dışında olan hayatımda şiirlere epey ilgiliyim. Okumayı da seslendirmeyi de çok severim. Tabii ki amatörce… Bu yüzden şiirsel bir dil kullanımına yatkın olduğumu söyleyebilirim. Elbette okuyucuyu metnin içinde sıkmadan tutmayı istiyorum ancak bunun için özellikle şiirsel bir dili seçiyor değilim. Bu dili sevdiğim için kullanıyorum. Ama tabii okuyucularımın da sevdiğini ve bu dilden keyif aldığını bilmek, kullanmaya devam etmem konusunda önemli bir etken oluyor.

“KALEM VE KAĞIT ARASINDA YALNIZCA BİR ARACIYIM”

·       Nasıl bir yazma pratiğiniz var? Başladığınız gibi bitirir misiniz, yoksa cümleler belirli zamanlarda mı kafanızda şekillenir?

Aslında bu zaman zaman farklılık gösteren bir durum. Bazen öyle anlar oluyor ki ilham, kalemi elime alıp başladığım gibi bitirene kadar başucumdan ayrılmıyor. Tabii bu her daim seyreden bir durum değil. Bazen başladığım ama devamının gelmesi için kendime süre tanıdığım yazılar da oluyor. Gelmediği zamanlarda üstüne düşüp ürkütmemeye çalışırım. Sonuçta ben kalem ve kağıt arasında yalnızca bir aracıyım.

·       Geçmişte yazarlığın usta-çırak ilişkisi ile yürüdüğüne günümüzde ise kaynaklara ulaşma kolaylığından dolayı bireysel çalışmalarla yazıldığına şahidiz. Okuyup etkilendiğiniz yazarlar kimler? Onların hangi anlatım tekniklerini örnek alıyorsunuz?

Elbette geçmişe kıyasla çok daha farklı bir boyut izliyor yazarlık yapmak… Ben kendimi bildim bileli okumayı bir hobi gibi değil bir ihtiyaç gibi gördüm. Okumanın belirli bir noktada kırılması da yazmayı getiriyor. Okuyup etkilendiğim yazarlar arasında en vazgeçemediklerim Ahmet Ümit ve Didem Madak... Daha sayabileceğim yazar çok olmasına rağmen vazgeçilmezlerim bunlar diyebilirim. Ahmet Ümit’in polisiyelerinde akışta kayboluyoruz ve mükemmel bir öyküleme barındırıyor. Didem Madak ise betimlemeleri ile insanı derin düşüncelere itiyor. Bunlardan etkileniyor ve okumayı çok seviyorum.

·       Aile yapısı ya da eğitim sisteminin gençlerin iyi bir okur-yazar olmasına zemin hazırlamadığı söylenebilir. Size göre yetersizlikler nedir?

Ben eğitimin ilk olarak ailede başladığını savunanlardanım. Çocuk, küçük yaşlardan itibaren ailenin bir aynası olarak yetişiyor ve sonrasında kendini bu yolda yetiştiriyor. İki çocuğunu da şimdi gurur duyacağı bireyler olarak yetiştirmiş bir anne olarak şunu söyleyebilirim, onlar daha küçükken bile evde ellerinden kitap düşmeyen bir anne ve babaya sahiplerdi. Tabii çocuğun içinden gelmesi de önemli bir etken ama bulunduğu ortam öncelikli etken olduğundan kitaplara hiçbir zaman yabancı kalmadılar. Bana göre yetersizlik evde veya eğitim ortamında, bunu özendirici bir hale getirmeden çocuğa zorunlulukmuş gibi dayatılarak çocuğun dünyasında bunu itici hale getirmektir. Önce sevip sonra sevdirmek şeklinde bir yol izlenirse daha sağlıklı bir ilerleme kaydedilebilir.

“DÜNYA AĞRISI…”

·       Bu bağlamda özellikle gençlerin tahammül eşiğinde bir daralmanın yaşandığını söyleyebilir miyiz?

Belki biraz klasik bir yanıt olacak ancak hayat şartları gerçekten zor ve insanlar mental sağlığını korumakta zorlanıyor. Zorluk her zaman vardı, şüphesiz dünya rahat yeri değil her zaman da olmamaya devam edecektir. Ancak eskiden bazı şeyler daha dayanılabilir geliyordu. Son birkaç yılda sanki ülke olarak bir imtihandan geçiyoruz. Bu nedenle doğru bulmasam da fazla görmüyorum insanların tahammül eşiğinin azalmasını... Umuyorum dünyayı değiştiremediğimizi fark edip kendi dünyamızı değiştirmeye karar verdiğimizde birbirimize daha hoşgörülü olacağız. Benim kendi adıma, anne yüreğimle söylediğim bir söz var: Dünya ağrısı… En çok da gençlerin hormonal yükselişi ile akademik hevessizlikleri, bel altı “of aman” dedirtecek esprileri ve ne yazık ki teknolojik bağımlılığın getirdiği dezavantajlar... Kumar sitelerinden tutun da akla hayale gelmeyecek oyun adı altında intiharın eşiğine getiren programlar, illegal yollara sapmalar, günün putu olan kolay para kazanma çabası gençleri tembelliğe ve kolaycı bir zümreye dönüştürdü. O kadar üzülüyorum ki, köşe yazarlığı yaptığım gazetede de bu konuya değinmiştim. Dilerim bilinçli bir toplum, bilinçli aileler, bilinçli insanlar oluruz çünkü her çocuk toplumun, dolayısıyla benim çocuğumdur. Hani denir ya Allah iyilerle karşılaştırsın da bizde iyilerden olalım… Neticede bir başkasına biz de başkasıyız.

·       Kadını hala günümüzde “tektipleştirme” ve bir kalıba sokma eğiliminin size göre toplum olarak neresindeyiz?

Bu görüş yeni dünya bağlamında, yenilendikçe ve geliştikçe değişiyor olsa da ne yazık ki bazı kitlelerce bu, değişmez bir kanun gibi görülüyor. Bu durum karşısında her ne kadar büyük bir güçlük olursa olsun kadının kendinden emin bir duruş sergilemesi gerekmekte. Yoksa insanlar kendilerini kadın üstünde söz hakkına sahipmiş, onların hükmünde bir hayata mecburmuş gibi görmeye devam edecek. Toplum olarak bizim görevimiz de kadınlarımıza destek olmak ve onların sesimiz, nefesimiz, varoluşumuzun temeli olduğunu unutmamaktır.

“KADININ DİNSEL KONULARDA BİLE HEDEF OLDUĞUNU GÖRÜYORUZ”

·       Sunduğunuz çözüm için kadına yönelik fiziki ve psikolojik şiddetin bir an önce önüne geçmemiz gerekmiyor mu?

Bahsettiğiniz gibi kadına şiddet sadece fiziksel değil, topumda gördüğüm, şahit olduğum psikolojik şiddet konusu da oldukça hazin. Varoluşun temeli kadın demiştik fakat insanlık olarak her şeyi yanlış anladığımız gibi kadının “mavilik” olduğunu unuttuk. Öyle bir resim düşünün ki içinde denizin derinliğini, gökyüzün maviliğini barındırsın. Var mı öyle resimler? Nasıl baktığınıza bağlı… Kadının sanki yükü azmış gibi gerek eleştirerek gerek rencide ederek gerekse her olumsuzluğun başı olarak görme eğilimimiz devam ediyor. Kadının günümüzde sosyal mecralarda da sıklıkla rastladığımız gibi dinsel konularda bile hedef olduğunu görüyoruz. Sanki din bile kadın üzerinden bir operasyon aracı olarak görülüyor ve benim buna gerçekten tahammülüm yok. Dilerim biz kadınlar yetiştirdiğimiz bireyleri bu bilinçle yeniden inşa edebiliriz.

·       Yeni bir kitap çalışmanız olacak mı? Okuyuculara bazı ipuçları verir misiniz?

Ben hayatı hep parmak uçlarında yaşayan biri olduğumdan bu haberi yakın çevremdeki bir iki insan dışında kimseyle paylaşmadım henüz. Sanırım nasip ilk kez burada açıklamakmış. Elbette yazmaya devam edeceğim. Hatta çoktan başladığım bir eser bulunuyor. Sürpriz olması adına çok detay vermek istemiyorum ama şunu söyleyebilirim, bu sefer deneme türünden biraz sıyrılmayı düşünüyorum. Umarım daha çok beğeneceğiniz ve keyifle okuyacağınız bambaşka bir eserle yeniden karşınızda olacağım.

Muhabir: Tolga ALCA