· Bize kendinizi tanıtır mısınız?

Tabii ki. Psikoloji Bilim Uzmanıyım, Sosyolog ve Aile Danışmanıyım. Birçok üniversite, kurum ve kuruluşta eğitim seminerleri verdim. Yurt içi ve yurt dışında çeşitli çalışmalarda bulundum. Yaklaşık on yıldır yerel gazetelerde köşe yazarlığı yapıyor, zaman zaman yerel televizyonlarda programlar hazırlayıp sunuyorum. Günümün büyük kısmı ise bireysel seanslarla geçiyor. Son yıllarda özellikle kadın çalışmaları üzerine yoğunlaştım. Kadının toplumdaki rolü ve önemi üzerine çalışmalar yapmaya gayret ediyorum.

· Çalışmalarınız daha çok ne yönde ve sebebi nedir?

Bir kadınım ve bir kadın olarak çalışmalarımı bu alana yönlendirdim. Çünkü bu dünyanın yarısını kadınlar oluşturuyor, diğer yarısını da biz kadınlar yetiştiriyoruz. Bu nedenle toplumun sağlıklı olabilmesi için kadının ruhsal, psikolojik ve fiziksel olarak sağlıklı olması gerektiğine inanıyorum.

“ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK, BİREYİN KENDİSİNE ENGEL”

· Neden bazen kendi kendimize engel oluruz ve başarısızlığı içselleştiririz?

Bunun altında psikolojik ve duygusal nedenler yatabilir. Bu durum genellikle “öz sabotaj” olarak tanımlanır. Kişi bilerek ya da bilmeyerek, hedeflerine ulaşmasını engelleyen davranışlar sergileyebilir. Yaşadığı olumsuzluklar, başarısızlıktan korkmasına neden olabilir. Zamanla kişi kendini yetersiz hisseder ve başarılı olma fikrinden bile çekinebilir. Mükemmeliyetçilik, olumsuz deneyimler, travmalar, kontrol etme ihtiyacı, öğrenilmiş çaresizlik gibi etkenler de bireyin kendine engel oluşturmasına sebep olabilir.

· Günümüz dünyasında sosyal medya hayatın vazgeçilmez bir parçası. Bunun ruh sağlığımız üzerindeki görünmez etkileri nelerdir?

Sosyal medya artık yemek, içmek gibi günlük hayatın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Sabah uyanır uyanmaz elimizi telefona atıyoruz. Sosyal medya, kişiyi sürekli kıyaslama haline sokabiliyor. Bu durum yetersizlik hissine, kıskançlık, rekabet, tatminsizlik ve düşük öz saygıya yol açabiliyor. Kusursuz beden algısı da beden algı bozukluklarına, estetik bağımlılığına ve psikolojik sorunlara sebep olabiliyor. Araştırmalara göre bu kaygılar anksiyete, depresyon, uyku bozukluğu, dikkat eksikliği, odaklanma sorunu ve sosyal izolasyona kadar ilerleyebiliyor. Tüm bu etkilerin zamanla travmalara dönüşmesi de mümkün.

Sayfa 2 (1)-2

· Hayatımızdaki travmatik deneyimler kişiliğimizi kalıcı olarak nasıl şekillendirir ve bununla nasıl baş edebiliriz?

Travmalar, kişilik gelişimini kalıcı olarak etkileyebilir. Güvensizlik, umutsuzluk, stres, duygusal donukluk gibi durumlara yol açabilir. İnsan kendini değersiz hissedebilir, duygularını tanımakta ve ifade etmekte zorlanabilir. Bu durumla başa çıkmak için duyguları tanımak, analiz etmek ve ifade edebilmek önemlidir. Hayat bir öğrenme sürecidir ve tıpkı okula başlar gibi yeni bir başlangıç yapmaya niyet edilmelidir. Travmalar, hayatı dönüştürmek ve güçlenmek için bir fırsata da dönüşebilir. Ancak baş edilemeyen durumlarda mutlaka profesyonel destek alınmalıdır.

· Maddi zenginlik, sosyal ilişkiler, kişisel gelişim gibi faktörlerin mutluluk üzerindeki etkileri bilimsel olarak nasıl açıklanır?

İnsan temel ihtiyaçlarını karşıladığında kendini daha güvende hisseder. Ancak yapılan araştırmalar, ihtiyaçtan fazla maddi zenginliğin mutluluğu artırmadığını gösteriyor. Aşırı zenginlik de kendi içinde stres yaratabilir. Sosyal ilişkiler ise mutluluğun en güçlü belirleyicilerinden biridir. Kişisel gelişim ise bireyin öz yeterliliğini, öz güvenini, esnekliğini ve uyum yeteneğini artırarak psikolojik iyi oluşuna katkıda bulunur.

“SOSYAL MEDYA, ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİNE NEDEN OLABİLİYOR”

· “Mükemmel kadın” baskısı sosyal medya ve toplumsal beklentilerle birleştiğinde kadınların ruh sağlığını nasıl etkiliyor?

Bu baskı günümüzde çok daha yoğun hissediliyor. Sosyal medya, kadınları gerçekçi olmayan standartlara uymaya zorluyor. Sürekli filtreli görüntüler, kusursuz beden algısı kadınlarda yetersizlik ve özgüven eksikliğine neden olabiliyor. Estetik operasyonlar, yeme bozuklukları gibi sorunlar da bu algının bir sonucu. Kadınlar bu beklentilere yetişmeye çalıştıkça daha fazla yoruluyor, tükenmiş hissediyor ve ruh sağlıkları olumsuz etkileniyor.

· Kadınlar neden duygusal yoğunluğu daha fazla yaşar ve bununla nasıl başa çıkabilirler?

Kadınlarda hormonal dalgalanmalar ve limbik sistemin daha aktif olması duygusal yoğunlukta etkili faktörlerdir. Ayrıca kadınlar hem annelik, hem eşlik hem de ev içi sorumlulukları üstleniyor. Bu da stres düzeyini artırıyor. Toplumsal cinsiyet rolleri, ayrımcılık ve eşitsizlik de duygusal yükü artırabiliyor. Duygusal farkındalık, stres yönetimi, sağlıklı sınırlar koyma ve kendine değer verme, bu duygularla başa çıkmanın temel yollarındandır. Psikolojik destek almak da oldukça önemlidir.

“İLETİŞİM HER ZAMAN İKİ YÖNLÜ BİR SÜREÇTİR”

· Kadınların ilişkilerdeki iletişim tarzları ve çatışma çözüm yöntemleri erkeklerden nasıl farklılaşır?

Kadınlar genellikle duygularını daha açık ifade eder ve empati kurma becerileri gelişmiştir. Erkekler ise duygularını ifade etmede daha kapalı olabilir. Kadınlar daha sesli ve konuşarak iletişim kurarken, erkekler daha içe dönük kalabilir. Ancak her birey kendine özgüdür. Önemli olan kişinin kendini tanıması, karşılıklı anlayış ve sağlıklı iletişim kurma çabasıdır. İletişim her zaman iki yönlü bir süreçtir.

· Mükemmel ebeveyn olma baskısının çocuklar üzerindeki yansımaları nelerdir?

Mükemmel çocuk algısı ebeveynler üzerinde büyük bir baskı yaratıyor. Sosyal medyada ve toplumda oluşan beklentiler, ebeveynlerin çocuk üzerinde hayal ettikleri başarıyı gerçekleştirme çabasına dönüşüyor. Bu da çocukta performans kaygısı, duygusal baskı ve yaratıcı düşünme yetisinde azalma gibi olumsuz etkilere neden olabiliyor. Çocuklar kıyaslanmamalı, beklenti düzeyi düşürülmeli ve bireysellikleri desteklenmelidir. En önemlisi ise koşulsuz sevildiklerini hissetmelidirler. İyi ebeveyn, mükemmel olmaya çalışan değil; anlayışlı, sevgi dolu, destekleyici ve sağlıklı sınırlar koyabilen kişidir.

Kaynak: BAŞKENT GAZETESİ-TOLGA ALCA