Caka satmakta üstümüze yoktur.

Hani 'Ayranı yok içmeye' diye başlayan bir söz var ya, tam da 'Bizim milletin genel karakteristiğini yansıtan saptama' şeklinde değerlendirilse yanlış olmaz.

Kaşıkla kazanır, kepçeyle harcarız.

Gösterişe düşkünüzdür.

O nedenle de iki yakamız bir araya gelmez.

Buna bir de yönetimsel hatalar yüzünden karşı karşıya kalınan ağır yaşam koşulları eklenince durum daha da vahim bir hal alır.

Duyarsızlık konusunda da hatırı sayılır bir yerimiz vardır.

Onca uyarılar, onca dil dökmeler, bu zaafımızın tutsağı olmamızı bir türlü önleyemez.

Bildiğimizden şaşmayız.

Bu dikine gitmenin faturası gözler önüne serildiğinde de 'vay canına' şaşkınlığının ardına gizleniriz.

Kızılay Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık'ın bu konudaki değerlendirmesi, 'uyarılar' karşısındaki duyarsızlığın boyutlarını da gözler önüne seriyor:

'Bir yılda 500 bin ton yani 2 milyar adet ekmeği çöpe atıyoruz. Bugün attığımız ekmeklerle bir yılda 12 milyon insanı besleyebiliriz. Çöpe giden 500 bin ton ekmeğin parasıyla 80 tane devlet hastanesi yapabiliriz.'

Caka satmaktan, savurganlıktan söz edip, iğneyi kendimize batırdık.

Çuvaldızı hak edenlerden söz etmemek olur mu?

Hani, kağıt inceliğindeki asfaltların iki damla yağmurda delik-deşik olmasının sorumlularından,

Trafik sorununa bir türlü çözüm bulamayanlardan,

Karda kışta, otobüs duraklarında kuyruklar oluşmasını önleyemeyenlerden,

Alt yapı sorunlarının üstesinden gelemeyenlerden,

İnsanların bir kilo ete hasret duruma düşmesine seyirci kalanlardan,

Bereketli topraklar üzerinde yaşayan milleti soğana, patatese muhtaç bırakanlardan…

Sonra da, milletin karşısına çıkıp, bol kepçe vaat dağıtanlardan bahsetmemek…

Elbette olmaz.

Adil de olmaz.