Önümüzdeki 3 Temmuz tarihinde ilk 6 ayık döneme ilişkin enflasyon farkı ortaya çıkacak. Görünen o ki TÜİK artış oranında yüzde 17’leri geçirmeyecek. Asgari ücrete de hükümet yılda bir kez artış kararı aldığı için 22 bin 104 TL alan asgari ücretli yılın kalan 6 ayında ne yapacağını düşünecek.
Asgari ücret ile işçinin geçinemediği biliniyor. Geçinemeyen işçinin sıklıkla yeni bir iş arayışına girdiği de biliniyor. Üç kuruş fazla vereni bulduğunda çalıştığı son yerden kendi isteği ile ayrıldığı da biliniyor. Kendi ayrıldığı için de birkaç yıllık biriken tazminatlarını alamadığı ve o tazminat tutarının işverene kaldığı da biliniyor. İşverenin giden işçinin yerine yenisini yoğun işsizlikten dolayı bulabileceği de biliniyor. Üstelik aynı düşük asgari ücrete çalıştığı da biliniyor. Yeni işçinin de geçinemeyince ayrıldığını veya ayrılacağı da biliniyor. Bu durum uzun bir zamandır fasit daire haline döndüğü de biliniyor.
Bu kadar bilinenin yanında, son 6-7 yıldır yaşanan ekonomik darboğaz nedeniyle bir kısım işverenin sıklıkla ‘bizler çok zordayız’ feryatlarının bitmediği de biliniyor.
Geçinilemeyen bir asgari ücrette iktidarın ısrar etmesinin altında, işçinin sıklıkla son çalıştığı yerden kendi isteği ile ayrılmasıyla işverenleri tazminat ödemekten kurtararak onların feryatları birazcık da olsa giderilmiş mi oluyor?
Kendi oturduğum siteden biliyorum. 2 yıl içerisinde 4’üncü hizmetlimiz de asgari ücretle geçinemeyince tazminatsız ayrıldı. Tazminat ödemeyen site yönetimi bu durumdan memnun!
Sıkıntıda olan sadece asgari ücretli kesim değil!
Bugünün çalışma hayatının düzenlemelerinde katkısı olan eski bir bürokrat arkadaşla konuştuk. “2018’de emekli olduğumda 4 asgari ücret maaş alıyordum. Şimdi iki asgari ücrete düştü” dedi. “Neden böyle oldu?” diye sorduğumda; “Memurların maaş artışlarını ek ödenek vb. uygulamalar içerisine alan bir mevzuatın hayata geçirilmesi de işleri içinden çıkılmaz hale getirdi. Memur emeklisi, verilen ek ödeneğin kazanca esas kısmını artış olarak alamadığı için geçinemeyecek hale geldi. Artık her iki emekliden biri çalışıp, ikinci bir gelir yaratma derdinde. Asgari ücreti kafana göre verme döneminin başlaması da aradaki uçurumu açtı” yorumu yaptı.
Etrafımızı sarmaya başlayan savaş senaryoları içerisindeki genel ekonomik sürecimi de iç açıcı değil…
Son aylarda çevremizde başlayan karışıklıklar da enflasyonla mücadeleyi güçleştiriyor. Türkiye G20 ülkeleri arasında aylık tüketici enflasyonu en yüksek ülke.
Öte yandan İran-İsrail-ABD hava savaşları ise coğrafyadaki karışıklığı iyiden iyiye artırmaya başladı. Bu karışıklığın da düşük enflasyon hedefini giderek daha da güçleştireceği görülüyor.
Zaten kamunun harcamacı tavrı enflasyonun en büyük tetikleyicisi idi. Şimdilerde “coğrafi risklere tedbir alıyoruz” yaklaşımı ile kamu daha da harcamaları artıracak.
Türkiye coğrafyasında risklerin hiçbir dönem eksik olmadığını düşünürsek, ekonomi yönetiminin “tedbirsiz hacete giden dolana dolana taş arar” misali her zaman tedbirsiz davrandığı bilinen bir başka gerçek.
Mesela geçtiğimiz mart ayından bu yana hem iç siyasetteki gelişmelerin hem de ABD’nin küresel ticaret üzerinde etkili olan yeni gümrük vergilerinin, Türkiye’nin risk primini yükselttiği biliniyor. Risk primini düşürmek için adımların atılması beklenirken, İsrail-İran arasındaki çatışmaların da etkisiyle Türkiye’nin beş yıllık CDS priminin 330 baz puana dayandığı görülüyor. Yılsonu enflasyon hedeflerinin sıkça değiştirilmesi, kamunun belirlediği fiyatlara yapılan yüksek oranlı artışlar, yüksek bütçe açığı ve artan toplumsal şikayetler gibi konuların enflasyonla mücadeleyi sekteye uğrattığı bilinirken, tedbir alınması gerekmiyor mu?