İmriü'l Kays'ı bilir misiniz?
Peki Asip Dağı'nı?
Ankara'nın neresindedir o dağ?
Bir soru daha…
Kızılay'daki İmriü'l Kays anma etkinliğinden bir iz var mı belleğinizde?
***
Soruları sıraladım da, sanki bir karşı soruyu duyar gibi oldum:
Şimdi nereden geldi bu sorular usuna?
Nereden usuma geldiği zaten ortaya çıkacak kendiliğinden de…
Ben İmriü'l Kays'ın trajik yaşam serüvenini anımsatayım önce…
İmriü'l Kays, İslamiyet öncesinde yaşamış bir Arap şairi. Ünlü 'Yedi Askı' şairlerinden. Şiir ve aşk yüzünden söylencelere has hüzünlü bir öyküye dönmüş yaşamı.
İmriü'l Kays, kral oğludur. Kral el-Hucr'un en küçük oğlu. Avare bir yaşam sürmektedir. Dahası aşk şiirleri yazar. Bunun içindir ki, saraydan kovar babası. Daha da kötüsü odur ki baba, kölesi Rebia'ya şöyle emretmiştir:
'Onu öldür ve gözlerini bana getir!'
Köle Rebia, belli ki vicdanı elvermediği için, düşmez peşine İmriü'l Kays'ın. Bir karacayı öldürüp, gözlerini alıp götürür Kral el-Hucr'a, 'İşte, öldürdüm İmriü'l Kays'ı. Bunlar da gözleri' diye.
Baba rahatlamış mıdır? Bambaşka bir duygu seli mi yaşamıştır, bilinmez…
Bilinen o ki, bir süre sonra oğlunun yaşadığını öğrenmiş ve onu affetmiştir.
Gel gör ki, bu kez İmriü'l Kays kabul etmez saraya dönmeyi. Vurur kendini çöllere… Bir serseri grubun lideridir o artık!
Bununla birlikte, Esed kabilesi ayaklanıp babası öldürülünce, dayanamaz. Demek bir sevgi taşımaktadır babasına karşı. Onun öcünü almak ister. Babasının öcünü alır almasına da, yardımcısı olan kabilelerle arası açılır. Yalnızlaşır.
Ve öykünün sonundaki trajik ölüm…
Bizans İmparatoru Justinianos, düşmanlarıyla savaşması için ona bir ordu sağlar. Ordusuyla birlikte yollardadır. Ancak, Justinianos da dostu değildir onun. Yalnızlığı sürmektedir. Justinianos'un armağan ettiği zehirli bir pelerin yaşamının sonu olur. Ankara yakınlarında verir son nefesini.
Ankara'da toprağa karışır bedeni. Asip Dağı'nda.
***
Hüseyin Ferhad, aradaki yüzyılları silip atarak bir İmriü'l Kays olarak dizeler düşer defterine:
'Atların lisanını bilirim / kadınların gizli tarifesini / itin hergelenin biriyim / muhabbet tellallarına göre // Kalmadı yatmadığım hane / üryan girmediğim bahçe / İmru'l Kays'ı öldüren zehir / bana da sunuldu kaç kere'.
Ferhad, İmriü'l Kays'ın izleri peşinden iz sürer de, onunla arasında kurduğu özdeşleşmeyi şiirin son bölümünde iyice açık eder, kendi sonunu da onun sonuna benzeterek:
'Her aşk bir şehir / gibi şiirin gri tipisine gizlenir / bir gün benim de kalbim / Ankara'da idam edilir'.
Bu şiirin (*) yayımlanmasından yıllar sonra ise Ferhad'ın bir yazısı (**) çıkar karşımıza:
'İmriü'l Kays Arkadaşımdı'.
Ansiklopedik bilgilerin dışında, İmriü'l Kays'la ilgili sıkı bir kaynak yazı ekler literatüre böylece.
Eh, ondan da bu beklenirdi. Şu sözler onun değil mi?
'Homeros'la, İmri'u'l Kays'la, Firdevsî'yle, Yunus Emre'yle, Bakî, Fuzûlî veya Şeyh Galib'le aramızdaki mesafe salt 'bir nefes'tir, bir kurşun atımı.'
***
Şimdi Asip Dağı'na ve Kızılay'daki etkinliğe geldi sıra…
Anlatacağım.
_____________________
(*) Hüseyin Ferhad, 'İmru'l Kays', Varlık Dergisi, Şubat 2000, Sayı: 1109.
(**) Kitap-lık Dergisi, Mayıs-Haziran 2018.
NOT: Kays'ın adının yazılışı kaynaklarda farklı farklı. Alıntılar nedeniyle yazıya da yansıdı bu. Dikkatsizlik değil!