“Her kadın ömründe en az 1 kez sözlü ya da fiziksel şiddete uğramıştır. Belki erkekler de uğramıştır ama kadının uğradığı şiddet daha fazla olduğunda buna karşı durmak gerek.” diyen Ressam Yasemin Güzel ile kendi hikayesinden esinlenerek yarattığı eserlerini, kadına şiddeti ve sanatı konuştuk. Güzel, ilk gençlik yıllarında yaşadığı sıkıntılardan güçlenerek çıkan bir kadın olarak hayatın dertlerini sanatla aşarak, örnek olmaya çalıştığını belirtiyor. Resim öğretmenliği de yapan Güzel, ressam olma serüvenini Başkent’e anlatırken “Yaşadığım sıkıntılar yıllar önce baskıcı bir yaşantının haykırışı, hep benden beklenenlere bir tepki olarak en çok sevilen göze hoş görünen saçlar ile başladı. Benim gibi hayat mücadelesi olan kadınlara örnek olmayı, iyi bir eğitimci, kadınların hayatını anlatan, görmezden gelinen zorluklarımızın sesi olmak istedim. Sanatçı olmaya karar verdim.” dedi.
Sanatın toplumsal bir derdinin olması gerektiğini savunan Güzel, bu konudaki düşüncelerini, “Sanat samimiyet ve gerçeklik barındırırsa gerçek olur. Görmezden gelinen olguları görünür kılmaktır. Sadece koltuklara uyan dekoratiflik değil hikayesi olan ve toplumun yüreğine dokunan, konuşmadan konuşan eserler üretmektir.” şeklinde ifade ediyor.
Sanat yolculuğunuz nasıl başladı? Ressam olmaya nasıl karar verdiniz?
Öncelikle bu güzel röportaj için size çok teşekkür ederim. Sanat hayatım, kendimi ifade etme ve ayakları üzerine sağlam basabilme; sadece yemek yapan çocuklarının annesi değil, tüm dünyada kadınların, çocukların ne kadar değerli olduğunu ifade edebilme anı ile doğdu diyeyim. Liseden sonra çok erken yaşta bir evlilik yaptım ve anne oldum. Kızlarım okula başladıktan sonra 23 yaşındayken hanımlar kültür merkezine giderek resim yapmaya başladım. Ordadaki İlknur Hocamın; “Daha yaşınız küçük çizgilerinizin farkında mısınız? Gelin güzel sanatlar fakültesi sınavına girin eğitim alın” demesi üzerine sınava girdim. Kazandım. Eşimden gizlice girdiğim sınav hayatımı değiştirdi. Orda çocukken resim öğretmenim olan bana resimi sevdiren; Gökhan hocamla karşılaştım. Atölye hocam oldu. Beni öyle yetiştirdiki bir öğretmen bir çocuğun hayatını nasıl değiştiririn örneği oldu. Bende benim gibi hayat mücadelesi olan kadınlara örnek olmayı, iyi bir eğitimci, kadınların hayatını anlatan, görmezden gelinen zorluklarımızın sesi olmak istedim. Sanatçı olmaya karar verdim.
“SAÇTAN HİKAYELER BİR HAYKIRIŞ”
Saçtan Hikayeler serginiz çarpıcılığıyla çok ses getirdi, bu fikir nasıl doğdu?
Yaşadığım sıkıntılar yıllar önce baskıcı bir yaşantının haykırışı, hep benden beklenenlere bir tepki olarak en çok sevilen göze hoş görünen saçlar ile başladı. Evliyken kayınvalidemin saçlarımı kesmesi beni çok etkilemişti. O saçları büyük bir yük gibi taşıyordum. DNA’mdı benim. Eserime ruhumu vermeliydim. Her kadın hayatında bir noktada bir şiddet ve baskı yaşamıştır. Benim gibi. İlk olarak o sakladığım saçlarımı bohçadan çıkardım. Onunla bir tablo diktim. Bir kadın potresi. Daha sonra kendi up uzun olan saçlarımı tekrar kestim ve bir portre daha diktim. Arkasından etrafımdaki ailemdeki ve çevremdeki kadınların saçlarını istemeye ve durumu anlatmaya başladım. Yani Saçtan Hikayeler sessiz çığlıkların sesi olduğu için bu kadar etikili oldu. Çünkü yaşanmamış bir olguyu ya da dekoratif bir algıyı cezbetmedi Saçtan Hikayeler yaşadığımız suskunlukları haykırdı. Bu fikir kendi çığlığım ile başladı.
Kadın saçını bir anlatıya dönüştürmek sizin için nasıl bir duygu?
Çok zor. Bu inanılmaz bir yük. Bunu taşımak ve o kadar kadının çığlığını bilmek bir ağırlık. Çok zorlandım, taşıyamadım, ağladım, dayanamadım ama her seferinde biri bunu yapmalı benim dünyadaki görevim ses olmak düşüncesi ile ayağa kalktım. Keşke bu kadar şiddet, bunca istismar olmasaydı.
Bu eserinizde bağışlanan saçlar nasıl sizi buldu?
Küçük bir kartopu düşünün onu yuvarlayarak bıraktığınızda o bir dev çığa dönüşür. Yeterki biri bir başlangıç yapsın. İlk kendi saçım, sonra etrafım ve en çok da sosyal kanallar saçların ulaşmasında büyük etki getirdi. Tabiki sergiler ve oraya gelen izleyiciler de bu durumda çok etkiliydi. Yolladıkları zarflarda saç tellerinin arasında, kâğıtların kenarında yaşlar vardı. Kimisi bir çocuğun doğum tarihini yazmıştı, kimisi “annem sus demişti” notunu. O kadar çok kadın, o kadar çok susmuştu ki…Ben sadece dikiş iğnesiyle değil, vicdanımla da çalışıyordum.
Sizi etkileyen hikayelerden bir iki örnek verir misiniz?
Tabiki. Genç yaşta kendinden büyük bir adamla evlendirilmiş bir kızın istemediği bir adamla olmasını anlatan sadece şu cümlesini paylaşsam yeter. Yüreğimizin dayanamadığı tek cümle... “Biliyor musun?” dedi, “Ben her gece gözümü sımsıkı kapatırım. Çünkü o zaman sabah gelir sanıyorum.”
İlk eserlerinizle son eserleriniz arasında nasıl farkları var, ne ile başladınız ne ile devam ediyorsunuz?
İlk eserim aslında kendi bedenimden ve ruhumdan doğdu diyelim. Çünkü kendi hikayenizi ve ruhunuzu anlatmadığınız hiçbir eser gerçekçi değildir. Sanat dekorasyon değil sanat topluma hizmet eden bir değer olmalıdır. Yaşadığım sıkıntılar yıllar önce baskıcı bir yaşantının çığlığı, hep benden beklenenlere bir tepki olarak en çok sevilen göze hoş görünen saçlar ile başladı. İlk olarak o sakladığım saçlarımı bohçadan çıkardım ve onunla bir kadın potresi olarak başladım. Daha sonra kendi up uzun olan saçlarımı tekrar kestim ve bir portre daha diktim. Arkasından etrafımdaki ailemdeki ve çevremdeki kadınların saçlarını istemeye ve durumu anlatmaya başladım. Sessiz ama güçlü çığlıklar atıyordum. 7 yıl boyunca saçları toplamaya ve eserleri üretmeye devam ettim. Saçları dikiş iğnesinden geçiriyor erkek ceketi, kıravat, çeyizlik nesnelere dikiyordum. İlk sergimi daha öğrenciyken açtım. SAÇ-YOL-MA isimli. Sivas’ta tarihi bir tren garında Anadolu’da insanlara anlatmaya çalıştım. Daha sonra 5 bin şiddet görmüş kadının saçından 8.5 metre büyüklüğünde dev bir 33’ lük erkek tesbihi bir heykel yaptım. Kadınların gücünü anlatıyordu eser, korkunçtu. Benim ulaşabildiğim bu kadar şiddet varken dünyada kim bilir daha ne kadarı vardı... İstanbul’da Bebek’te, Bebek Sarnıcı Müzesinde bu tesbih ve erkek nesnelerinden oluşan seri ile Saçtan Hikayeler sergimi açtım. Arkasından İran’daki kadınların bana saçlarını göndermesiyle “Özgürlüğü Özleyen Bir Tutamda Saklı Hayatlar” isimli sergimi İAAF Lütfi Kırdar Kongre Merkezinde açtım. Bu sergilerin hepsinde kadınlar mektup zarfları içinde hikayelerini yazıp saçlarından bir tutam keserek kutuya bıraktılar. Kimileri bohçalarda getirdi. Bu ses İtalyan yönetmen Damiano Andresano tarafından taktir edildi. Hayatımı ve eserlerimi anlatan İstanbul’da Modasi Geçmiş Bir Ceket isimli biyografimin ve eserlerimin oluşturduğu bir filmle şu an 26 uluslararası platformlarda başka ülkelerde ödüller aldı. Şu an İtalya Lecce’de eserlerimin görsellerinden oluşan sergi dönem sonuna kadar devam edecek. Diğer bir işim ise Baburt Kenan Yavuz Etnografya Müzesi’nde başak tarlasında sergilerde tarafıma emanet edilen saçlardan diktiğim kuşları demir bir kafeste tarlanın içinde göğe yükselterek Anadolunun bağrına emanet ederek 2023’de devam etti. Serginin ismi Saçtan Hikayeler- Hasat Zamanı idi. Oradan başakları alıp artık Kibele’nin bereketini aldığımı ve bundan sonra bereketi başakları saçlara benzettiğimi ifade ederek orada vedalaşıp başak tarlalarını başak tutan bereketli kadınları anlatan tablolar yapmaya başladım. İşte ilk eserim ve son eserlerim arasındaki bağımı böyle devam ettiriyorum.
Üretiminizde sizi etkileyen sanatçılar kimler ya da akımlar nelerdir?
Beni en çok kadın sanatçılar etkilemiştir. En büyük örneği Frida Kahlo’dur. O kadar çile çekmiştir ki hem sağlığı hem de eşi Diego’nun onu aldatması ve ona yaşattığı pisikolojik şiddet onun sinir anında saçlarını kesmesi, bir kadının hırsını öfkesini en sevdiği güzelliğini yok ederek tabloya dönüştürmesi olmuştu. Biz kadınlar sinirli olduğumuzda duygusal değişimlerimizde hep saçlarımızla oynarız dikkat edin bu duruma, çünkü saçlar bizi anlatan en büyük metafordur, değişimdir.
ESERLERİN TOPLUMDAKİ KARŞILIĞI
Kadına yönelik şiddet gibi sorunları sanatla anlatmanın sizce etkisi nedir? Toplumda bir karşılık buluyor mu?
Sanatla birçok şeyi anlatmanın önemi büyük. Toplumsal olarak her kesimden insan ve sosyal sorunlar çığ gibi. Birçok problem var anlatılması ve ifade edilmesi gereken. Fakat artık maalesef kadına şiddet olayı o kadar çok ağıza düştü ki sırf bunu kullanmak ve pirim yapmak için erkek sanatçılar ve hatta hayatında hiçbir şey yapmamış aman ben de yapayım bunu dikkat çekeyim diye ağzı gözü mor resimler yapan sanatçıyım diyen insanlar da var. Bana samimi gelmiyor. Bu konu bir vahşet bence. Bu durumun normalleşmesi de bir vahşet. Keşke bunlar olmasaydı da bizler daha normal çalışmalar üretebilseydik. Umarım bir gün bilinçli sanatçılar ve bilinçli izleyicilerle buluşup gerçekten karşılığını bulur temennisi diliyorum sadece.
Toplumsal meselelerde sanatçının sorumluluğu nedir?
Sanatçının sorumluluğu görmezden gelinen olguları görünür kılmaktır. Sadece koltuklara uyan dekoratiflik değil hikayesi olan ve toplumun yüreğine dokunan, konuşmadan konuşan eserler üretmektir.
Görsel sanatlar öğretmeni olarak öğrencilerinize nasıl bir sanatsal bakış açısı vermeye çalışıyorsunuz?
Ben öğrencilerime hep sevmeyi ve sevginin gücünü empoze ediyorum. Çünkü çocuk beyinleri ve yürekleri henüz kirlenmemiş bilgiye, doğruya açık varlıklar. Onların bir çizgi bile olsa kağıda çizdiklerinin ne kadar önemli olduğunu anlatıyorum. Cesaret vermek bir öğrencinin yolunu açan en büyük etken. Unutmayın ki benim hayatımı bir öğretmen değiştirdi. Ben de nasıl öğretmenlerim hayatımı etkilediyse onların hayatını güzeleştiren adımları atmak istiyorum. Dünyada önemli yer edinmiş sanatçıların hayatlarını eserlerini öğretmeye çalışıyorum. Onların çizgi değerlerine bakıyorum yetenekli olan çocuklarımla ekstra ilerlemelerine yönelik çalışmalar gerçekleştirirken çizemediğini düşünen öğrencilerimle de dersi eğlenceli hale getirerek motive ediyor ve resimi sevmelerini sağlıyorum. Bu yolda çizen kadar izleyici sanattan anlayan bireylere de çok ihtiyaç var. Çünkü ilerde ressam olmasa bile resimle ilgili bilgisi olup sanatçıyı destekleyecek, sergileri gezip keyif alacak kişilere de ihtiyaç var.
Türkiye’de kadın sanatçı olmanın zorlukları var mı varsa neler?
Bunu sadece Türkiye diye sınırlamayalım. Tüm dünyada kadın sanatçı olmak zor. Maalesef insanlar sadece sizin işinize bakmıyor. Tuhaf, sadece kadın olmanızdan kaynaklı ilgilenen insanlar çıkıyor karşınıza. Saçma sapan tavırlar sergileyen insanlarla karşılaşabiliyoruz. Halbu ki bizi değil eserlerimizin konuşulmasını onları desteklemelerini istiyoruz. Bizler sadece bir et parçası olarak görülmekten rahatsızız. Haksız rekabet durumu da yaşıyoruz, insanlar artık sadece bir iki isim dışında yoğunlaşmayı bırakmışlar. Tamamen materyalist yaklaşımlar sergiliyorlar. Kısacası kadın olarak bedenimizle değil ruhumuzla ve yaptığımız işlerle anılmak ve desteklenmek istiyoruz.
Yeni projeleriniz hakkında bilgi verir misiniz?
En son Bodrum İİAF fuarı vardı. Yeni bitti. En yakın Antalya Sanat Fuarında eserlerim izleyici ile buluşacak. Şu an Signatureart Galerisi ile çalışmaktayım. Hali hazırda İtalya Lecce’de Saçtan Hikayeler Fotoğraf Sergi’m devam etmekte. Önümüzdeki sezon için görüşmelerim devam ediyor.
Sanatla ilgilenen tüm kadınlara bir mesaj vermek ister misiniz?
İnanmadığınız, kendinizden olmayan ve içinizden gelmeyen hiçbir şeyi sanata dönüştürmeyin. Sanat samimiyet ve gerçeklik barındırırsa gerçek olur. Taklitlerden sakının. Elbette birilerinden esinlenin ama asla aynı olmayın. Sizin gerçekliğiniz karşıdakine geçiyor. Açıkçası mücadeleden vazgeçmeyin.