Dünkü yazımızda futbolumuzun kalitesi ve dünya sıralamasındaki yeri gerilerken Katarlı şirket sayesinde yayın gelirlerinin ters orantılı olarak arttığını söylemiştik...
Yayın gelirlerinin belirlenmesi genelde kalite ve izlenebilirlikle orantılı olduğuna göre bu iş nasıl oluyor?..
Bu sorunun cevabına geçmeden önce futbol maçlarının yayın hakkını elinde bulunduran Digitürk'ün 2016 yılında Paris Saint Germain kulübünün de sahibi olan BeinSport şirketi tarafından oldukça yüksek bir fiyata satın alındığını hatırlatalım...
Digitürk'ün hisselerinin ağırlıklı bölümü Çukurova Holding'e aitti ve bu kuruluşun borçları nedeniyle şirket Tasarruf Mevduatı Fonu'na devredilmişti...
O tarihte satışın ihalesiz yapılması ve satış bedelinin açıklanmaması tartışmalara neden olmuştu.
***
Katarlı şirket, satış işleminden sonra maçların yayın haklarını yıllık 500 milyon dolar karşılığı satın aldı. Ödenecek vergiler de hesaplandığında bu miktarın 600 milyon doları bulacağı, operasyonel giderler de dahil edildiğinde miktarın 650-700 milyon dolara ulaşacağı tahmin ediliyordu...
Digitürk'ün gelirleri TL karşılığı yapılan dekoder satışlarından oluşuyordu. Yani şirket, TL cinsinden gelir elde edecek ama ödemeyi dolar cinsinden yapacaktı. Satışın yapıldığı tarihte dolar 2 lira 90 kuruş civarındaydı...
O tarihte dekoder satışlarının ve lig TV paketlerinin satış rakamlarına bakıldığında Katarlı şirketin en fazla 450 milyon dolar hasılat elde edebileceği hesaplanmıştı.
***
Aradan geçen zaman içinde kur neredeyse iki katına çıkarken Bilgi Teknolojileri ve İletişimi Kurumu (BTK) verilerine göre Digitürk'ün abone sayısı düştü...
Dolayısıyla şirketin başlangıçta göze aldığı zarar büyüyerek altından kalkılmaz bir hal aldı... Ve sonunda pazarlık sonucu söz konusu tutarın 250 milyon doları Merkez Bankası'nın güncel kurundan ödenmesi, kalan 250 milyon dolarlık kısmın ise ilk yıl için 3.26 TL, ikinci yıl için 3.81 TL olarak belirlenmesi kabul edildi.
Bu yıl için Katarlı şirket zarar ettiğini belirterek 4,81 TL'lik bir sabit kur için ısrar etti... Kulüpler buna yanaşmadı, ancak daha sonra 500 milyonluk yıllık bedelin 410 milyon dolara indirilmesi ve kurun 5,80 olarak belirlenmesi üzerinde anlaşıldığı açıklandı.
Sonuçta öyle görünüyor ki, Katarlı şirket taahhüt ettiği bedel yaklaşık yüzde 20 oranında indirilmesine ve ödemeler sabit bir kurdan yapılacak olmasına karşın zarar etmeye devam edecek.
***
Katarlı yayın kuruluşu uğradığı ve uğrayacağı zarara rağmen Türkiye futbol ligine duyduğu ilgiyi neden sürdürüyor?..
Şirketin bu bonkörlüğünün uzun vadeli bir hedefi olması gerekir. Çünkü Katarlı da olsa, hiçbir işadamı göz göre göre sürekli zarar edeceği bir işe girmez; girse de devam ettirmez...
Acaba o hedef nedir?
***
Sözcü gazetesinden Dr. Nedim Türkmen, üç büyük kulüp başta olmak üzere kulüplerin borçlarının mevcut gelir düzeyleriyle ödenemeyecek boyutlara ulaşmasına dikkat çekerek bu sorunun cevabını şöyle veriyor:
'Olacakları söyleyeyim: Kamu bankaları bu borçları yüksek faizle yapılandıracak. Faizleri bile ödeyemeyen kulüpler, ana parayı hiç ödeyemeyecek. 4. yılda bu kulüplerin sahibi kamu bankaları olacak. Sonra bu bankalar da Körfez ülkelerine bu kulüpleri satacak.'
Olabilir mi?..
***
Paris Saint Germain gibi Fransız futbolunun en ünlü kulüplerinden birinin Digitürk'ün in de sahibi olan Katarlı BeIn Group'a satıldığını...
Türkiye'de Katarlılara satılacağı söylentileri ayyuka çıkan Başakşehir kulübünün sağlanan sponsor (dolayısıyla transfer) imkanlarına rağmen şampiyon olmayı, dahası şampiyonlar ligine katılmayı başaramadığını... Ayrıca öyle olsaydı bile taraftarı olmayan bir kulübün decoder satışlarını artıramayacağını...
Buna karşılık tüm ülke çapında milyonlarca taraftarı bulunan üç büyük kulübün ödenmesi mümkün olmayan borçlarının kamu bankaları tarafından yapılandırıldığını düşünürsek neden olmasın?
(Devam edecek)