Ulus'taki eski adliye binasının önünden geçerken, zaman ne çabuk akıyor diye düşündüm…
Yarım asrı aşan meslek yaşamımın ilk haberlerinden birinin konusunu oluşturuyordu o tarihi bina.
Dar alanı ve köhnemiş haliyle son zamanlarda ihtiyacı karşılamaktan uzak kalıyordu.
Dava dosyaları yersizlikten duruşma salonlarının bulunduğu koridorlara istif ediliyordu.
Yeni adliye binası Sıhhiye'de inşa edilecekti.
Haberi ilk ben vermiştim.
Sanırım haber de meslek hayatımın ilk haberiydi.
Ancak gerçekleşmesi yılları alacaktı.
Çalıştığım gazetenin birinci sayfasında çıkan haberi, yüzümde gülücükler, defalarca okuduğumu anımsadım.
Eskilere yaptığım nostaji yolculuğum Ulus Meydanı'na geldiğimi fark edince sona erdi.
Meydan ve çevresinin ''yeniden canlandırma projelerinin'' hayata geçirilmesinin ardından kavuşacağı yeni yüzü gözümde canlandırmaya çalıştım.
''Her şey çok güzel olacak'' diye düşündüm.
Kızılay'a geldiğimde ise kentin, görsel anlamda geçirdiği değişikliği düşündüm.
Büyük Sinema'yı anımsadım.
Ankara'nın en büyük sineması(1550 koltuk) unvanını 1969 yılında açılışı yapılan Arı Sineması'na (1750 koltuk) kaptıran Büyük Sinema'yı.
Tiyatro, konser gibi sanatsal etkinliklerin yanı sıra, parti kongrelerine de ev sahipliği yapmış olan Büyük Sinema'yı…
Ardından da o dönem var olan yakın çevresindeki mekanları…
Pikniği, Goralı Sandviç'i, Boğaziçi, Özlem ve Meram Pastanelerini…
Sıhhiye'nin başlangıç noktasında Ankara Sineması, şimdiki Soysal Han'ın bulunduğu yerde başkent halkına ABD'li ünlü aktör Clint Eastvood'u tanıtan Bir Avuç Dolar filminin ve nice unutulmaz yapımların sergilendiği Ulus Sineması.
Şimdi hiç biri yok…
Geride anıları bırakıp gittiler…
Küllenmiş özlemleri körükleyen anıları……
Keşke bugün de olsalardı…
Kentin gelişiminde birer kültür abidesi olarak varlıklarını korusalardı.
Gelişen Kızılay'a renk katsarlardı.
Keşke…