İktisatta meşhur bir ‘Kısır döngü teorisi’ var. ‘Fasit daire teorisi’ olarak da bilinir. Teoriye göre; azgelişmişlik sürecinde sürekli kendini tekrar eden, her defasında yine başlangıç noktasına dönülen bir durum varsa fasit daire içerisinde olunduğu kabul edilir.
Fasit daire ise belirli aşamaların varlığı ile ortaya çıkar. O zaman ekonomi fasit daire içerisinde kendini tekrar ediyor denilir. Söz konusu aşamalar ise şöyle sıralanır: “Düşük gelir düzeyi, düşük tasarruf ve talep düzeyi, düşük yatırım düzeyi, yetersiz sermaye birikimi ve düşük verimlilik.”
Bu teoriyi karamsar bulan kesimler de var. Onlara göre “Bu teori doğru olsaydı, insanlık hala yontma taş devrinde yaşıyor olurdu.”
Siyaset dilindeki sertleşme dozunu her geçen gün artırarak sürdürüyor. Bu durumun piyasalarda yarattığı türbülans ise reel sektörün önünü görmesini önlüyor. Dolayısıyla reel sektörün yatırım planlarını yapamadığı bir sürecin yaşanması da kaçınılmaz oluyor. Yatırımın olmadığı yerde hem verimlilikte, hem de gelir seviyesinde bir artışın olmasını beklemek de hata olur.
Mesela asgari ücret meselesi…Asgari ücret yılda iki kez belirleniyordu. Hatta üç-dört kez belirlendiği dönemler olmuştu. 2024 yılı ocak ayında bir kez belirlenmesi kararlaştırıldı ve Temmuz 2024'te asgari ücrete ikinci bir artış yapılmadı.
İşte burada yukarıda söylediğimiz, iş dünyasının yatırımlar konusunda önünü görememesinden dolayı konfederasyonlar ve birliklerinin hükümet üzerindeki baskısıyla asgari ücretin yılda bir kez belirlenmesi sağlandı. Yatırım yapamayan iş insanları yılda iki kez zam yapmaktan kurtulma yöntemini kullandı.
Peki iş dünyası haklı mıydı bu talebinde?
İş dünyasının ekonomide yaşanan gelişmelere göre çalışanlarına ücret artışına gitmelerini engelleyenin aslında siyasetin ekonomiyi sekteye uğratan dili olduğunu kabul edelim. Bu dilin ekonomi üzerinde bir kısır döngü oluşturduğu görülüyor. Dolayısıyla kısır döngüye sokulmuş ekonomide yatırım planlarını sürekli erteleyen iş dünyasının da ‘yarın ola hayrola’ yaklaşımı ile günü kurtarmaya çalıştığı bir durum ortaya çıkıyor.
Düşük ücret politikaları yaratan uygulamalarla düşük gelir elde eden kesimlerin oluşması sağlanmış olurken, ülkede tasarruf oranlarının düşük olacağını da kabul edelim. Tasarruf oranları düşük olan ülkede dolayısıyla da talebin de düşmesi beklenir.
Dönüp dolaşıyoruz ekonominin sağlıklı hale gelmesinin ancak iş dünyasının endişelerinin ortadan kalkması, yumuşayan siyaset dilinin ortam yaratması ve yatırım ortamının iyileştirilmesi ile olacağına geliyoruz.
Bu arada yatırım kavramının, sürekliliği ya da sürdürülebilirliği de ifade ettiğini hatırlatalım. Fizibıl verimliliğin elde edilmesini de yatırım için bir zaman geçmesi ve yatırımın devamlılığı ile oluşacaktır unutmayalım.
Yazıyı anlatırken dahi bir kısır döngünün oluştuğunu siz de fark ediyorsunuz değil mi?
Nitekim ekonominin kısır döngüden çıkışı konusunda bir dönem Ankara’da iş dünyasının öncülüğünü yapan iş insanı Nurettin Özdebir’in önemli önerileri var. Ankara Sanayi Odası (ASO) eski başkanı Nurettin Özdebir, “Üretimi ve bilhassa verimliliği artırıp daha fazla ihracat yapıp ülkeye döviz getiremezsek bu kısır döngüden kurtulmamız mümkün değil. Üretimi ve üretimi yapacak insanları desteklememiz gerekir. Toptancı politikalar ve tüketim desteğiyle bir yere varabilmemiz mümkün değil” ifadeleri ile ekonominin içerisine sokulduğu durumdan hızlıca çıkışın ip uçlarını veriyor.