Bugünkü yazımızda ‘’Dökülmüş yapraklarla kaplı yollarda, tarifsiz güzellikteki manzaraları seyrederek, sonbaharın keyfini çıkarmaktan’’ söz etmeyi ne çok isterdim.

Kimilerinin, daha cümlenin devamında ne geleceği sabrını göstermeden ‘’Millet iş-aş derdinde. Ne keyfi diye’’ söyleneceğini biliyorum.

Haklılar da…

Dar ve sabit gelirli kesimin bir türlü yanıt bulamadığı ‘’Karakışta ne yapacağız’’ sorusu, doğal güzelliklere olan özlem durgularını bile silip süpürdü.

Parklarda yerlere dökülmüş kuru yapraklar arasında dolaşmak, keyiften çok keyifsizliğe sürükleyecek belli ki?

Bastıkça sararmış yapraklardan yükselen çıtırtı sesleri, çevreyi saran güzelliğin üstünü bir sis perdesi gibi kaplarken, karamsar düşünceleri de beraberinde getirecek.

Akla geldikçe ekonomideki kötü gidiş, yoksulluk, park ve bahçelerdeki güzelliklerin çaresizliğe teslim olmasına yol açacak.

‘’Ne olacak halimiz?’’ sorusu çevreye hakim olan tüm mevsimsel güzelliklerin üstünü bir zırh gibi kaplayacak.  

Ne ezilen yapraklardan yayılan ses, ne güneşin geçip giderken geride bıraktığı sıcaklık yetmeyecek kara düşünceleri zihinlerden söküp atmaya…

Parklar, bahçeler, yeşillikler derman olmuyor çaresizliğe, yokluğa, yoksulluğa…

Oysa çok farklı olacaktı her şey…

Dünya bizi kıskançlıkla izleyecekti…

Sorunlar bitecek yüzler gülecekti.

Öyle söylüyordu büyükler…

Olmadı…

Umutlar tükenmek üzere ama vaatlerle dolu söylemlerin sonu gelmedi.

Baharın son demlerini yaşıyoruz…

Kış gelmek üzere…

Söylemler devam ediyor…

Bekleyişler de…