Dil gelişiminde 0-2 aylık bebeklerde seslere yönelik tepkiler oluşmaya başlarken, ses üretiminin 5 ya da 6 yaşında tamamlanması bekleniyor.

Bu süreçte dil ve konuşma bozukluğu olan çocuklarda psikolojik ya da travmatik semptomlar görülebiliyor. Bu durum çocukların hem akran zorbalığına maruz kalmalarına hem de içe kapanmalarına neden olabiliyor.

Dil ve Konuşma Terapisti Merve Akgül, AA muhabirine, dil bozukluğunda dilin bileşenlerine ait kullanım hataları gözlemlendiğini, konuşma bozukluğunda ise daha çok seslere yönelik motor hatalardan kaynaklı üretim hatalarının görüldüğünü söyledi.

Akgül, dil gelişiminde 0-2 aylık dönemde seslere yönelik tepkilerin oluşmaya ve bebeklerin anne sesini tanımaya başladığını, ilerleyen süreçte farklı kişilere de tepki verdiğini belirtti.

Bebeklerin 4-6 ay içinde "-ba, -ma" gibi sesler çıkarabildiğini, 6 aydan 9 aya kadarki süreçte uzun "babıldamalar" görüldüğünü ve 9-12 aylık süreçte yavaş yavaş kelimelerin gelmesinin beklendiğini dile getirdi.

Son olarak "r" sesinin tamamlanmasıyla tüm seslerin doğru üretimini beklediklerini dile getiren Akgül, ses üretimlerinin 5 ya da 6 yaşında tamamlanmasının beklendiğini söyledi.

Terapi sonunda ilerleme kaydediyoruz ve başarılı oluyoruz"

Bazı çocukların 4-5 yaşında olmasına rağmen erken yaşlarda edinilen "p, b, m" gibi sesleri üretemeyebildiğini belirten Akgül, çocuk 5-6 yaşındayken halen kuşa "tuş", arabaya "ayaba" diyorsa ve buna benzer üretim hataları görülüyorsa konuşma sesi bozukluğunun bulunduğunu ifade etti.

Akgül, 4 yaşındaki bir çocukta anlaşılırlığın yüzde 100 olmasını beklediklerine işaret ederek, "Çocuk halen ses üretim hataları yapıyor ya da uzayan ve artan hecelerde hataları da çoğalıyorsa, ebeveynler çocuklarında konuşma sesi bozukluğu olduğunu fark edip erken müdahaleyle dil ve konuşma terapistine başvurabilir." dedi.

Terapi süresinin kişiye göre değiştiğini belirten Akgül, "Yetişkinlerden de sık sık pelteklik sorunuyla başvuranlar oluyor. Terapi sonunda ilerleme kaydediyoruz ve başarılı oluyoruz. Çocuklar seansa geldiğinde aileyle ön görüşme gerçekleştirildikten sonra kapsamlı değerlendirme yapılmalı. Terapi sadece seans esnasında sürdürülen bir şey değil. Böyle olursa çok kısıtlı kalır ve süreci uzar. Dolayısıyla hem seansa düzenli gelinmesi hem de egzersiz veya ödevlerin evde tekrar edilerek terapiye hazır gelinmesi önemlidir." ifadelerini kullandı.

"Çocuklar farklı konuştuğunda akranlarından zorbalık görebilir"

Merve Akgül, çocukta konuşma sesi bozukluğu olduğu düşünüldüğünde öncelikle doğru sesin edinimi aşamasında terapi uygulandığını kaydetti.

Konuşma bozukluğu olan çocukların psikolojik ya da travmatik semptomlar gösterebileceğine dikkati çeken Akgül, şunları söyledi:

"Çocuklar farklı konuştuğunda akranlarından zorbalık görebilir. Çünkü çocuklar farklı konuşmalara karşı daha duyarlı. Konuşmalarındaki farklılıklar onların etiketlenmesine maalesef sebep olabiliyor. Bunun sonucunda konuşmadan kaçınma, içe kapanıklık gibi olumsuz durumlar görebiliyoruz. Çocukta kekemelik gibi akıcılık bozukluğuna yönelik şikayet varsa ve çocuk bu durumdan rahatsızsa akademik hayatta geri çekilmeler görülebilir. Bazen de üstüne gidildiğinde öfke gibi kendini dışarıya vurabilir. Bu da arkadaşlık ilişkilerini zedeler. Okul öncesi çocuklar, okula başladığında konuşma sesi bozuklukları varsa akademik yetersizliğe de neden olabiliyor. Dolayısıyla erken müdahalenin önemli olduğunu her zaman vurguluyoruz."

Konuşma bozukluğu olan çocuklarda öncelikle formal ve informal değerlendirme yapılması gerektiğini belirten Akgül, sesin hece, sözcük ve cümle içinde kullanımının ardından konuşmaya genellenmesiyle doğru üretimin çocuğa kazandırıldığını söyledi.

Akgül, "Çocuklar terapiye geldiklerinde artık bir şeyleri daha istedikleri gibi yapabildiklerini görüyor. Çocuk bu öz güvenle sosyal ortamlara daha rahat girebilmekte, arkadaşlarıyla ilişkilerini daha iyi pekiştirebilmektedir. Akademik ortamlara katılımlarında da artış gözlemlemekteyiz. Yani dil ve konuşma terapisi sonlandığında çocukta artan öz güvenle sosyal ortamlarda daha fazla girişken olduğunu gözlemliyoruz." diye konuştu.

"Okul öncesi ve sonrası ile yetişkinlerde yanlış üretilen sesler terapilerle düzelebilir"

Dil ve Konuşma Terapisti Gülben Say da 4 yaşındaki çocuğun yüzde 100 anlaşılması, seslerin ise 6 yaşına kadar tamamlanması gerektiğini söyledi.

Say, konuşmaktan kaçınan, jest ve mimiklerini kullanan, işaret ederek gösteren çocuklarda konuşma, artikülasyon ve dil bozukluğu görülebildiğini dile getirdi.

Artikülasyon bozukluğunun erken okur yazarlık becerilerini etkilediğini ifade eden Say, çocukların konuştuğu gibi yazmalarının, okul becerilerini de etkilediğini belirtti.

Say, erken okuryazarlık becerilerini etkilememesi açısından terapi sürecinin okul çağına gelmeden tamamlanmasını ailelere önerdiklerini aktardı.

Okul öncesi ve sonrası ile yetişkinlerde yanlış üretilen seslerin terapilerle düzelebildiğine dikkati çeken Say, sesin hangi pozisyonda nasıl doğru çıkartıldığını öğretmeyi hedeflediklerini kaydetti.

Say, çocuğun sesi tamamlayıp günlük hayatına entegre ettiğinde bunun okul becerilerine de olumlu yansıdığını vurgulayarak, gerekli müdahalelerin ardından günlük hayatına yaşıtları seviyesinde devam ettiklerini ifade etti.

"Bizim için en önemlisi öz güven problemi"

Konuşma ve artikülasyon bozukluğunun çocuklarda psikolojik veya sosyolojik travmalara neden olabileceğine işaret eden Say, şöyle devam etti:

"Bizim için en önemlisi öz güven problemi kısmı. Çünkü çocuk hatalarının farkına varırsa bir tık daha kendini içe doğru kapatıp, sadece öz güven problemi yaşamayacağı anne ve babası gibi kişilerin yanında konuşmaya başlıyor. Hatta bazen onlarla da iletişimi sınırlandırıyorlar. İlerleyen süreçte öz güven problemleri, kaygı bozukluğu, içe kapanıklık gibi durumların sonucu akran zorbalığına gidiyor ya da çocuk davranış sorunlarına yönelebiliyor. Aileye daha stresli olabiliyor, daha fazla öfkelenebiliyor. Dışarıya daha rahat olup aileyle iletişimini kesebiliyor veya dışarıya öfke problemleri gösterebiliyor. İnsanlara vurma davranışı, 'Hayır, ben doğru söylüyorum' deyip hatayı kabullenmeme kısmına geçebiliyorlar. Bu durum da akran zorbalığı, kaygı bozukluğu, sosyalleşme problemlerini ortaya çıkarıyor."

Gülben Say, terapi sürecinin ilerlemesinin çok önemli olduğunu vurgulayarak, "Çünkü çocukları terapi merkezlerinde az görüyoruz. Öğrenilenleri hayata geçirme kısmında ailelerin rolü çok önemli. Terapi sürekliliği sağlanmazsa aileler nasıl çalışılacağını unutuyor. Onlara sürekli dönüt vermemiz gerekiyor. Yanlış öğrenme bizim için çok zor kısım. Çocuklara sesin doğrusunu ya da fonolojik hataların doğrusunu öğretiyoruz." ifadelerini kullandı.

Ailelere terapi sürekliliğini sağlamalarını önerdiklerini dile getiren Say, "Dil ve konuşma terapisini tamamlayan çocuklar, akran zorbalığı yaşamadan günlük hayatına devam edebiliyor. Sosyalliklerine kaldıkları yerden devam ediyor ve normal birey gibi hayatlarını sürdürebiliyorlar." diye konuştu.

Kaynak: AA