İran ve İsrail arasında hafta sonu başlayan füze atışları petrol fiyatlarını yükseltti. Dolayısıyla küresel ekonomiye etkileri olacaktır. Türkiye de hızla tedbirler almaya çalışıyor. TBMM’ye (16 haziran) sunulan; vergi kanunu teklifinde yüzde 4 olarak uygulanan kamyonet, pikap türü çift kabinli araçların ÖTV tutarı yüzde 50’ye çıkarıldı.
Yani elinde 3 bin 500 kilogram altında olan lüks GMC, Amarok, Range Rover, Hilux türü 4x4 aracı olanlara kötü haber geldi. Teklifte şimdilik diğer ciplerle ve elektrikli, hibrit veya benzin/dizellerle ilgili oran değişikliği yok. Ancak otomobillerde ÖTV’ler artık yüzde 80, yüzde 150 ve yüzde 220 olmak üzere üç baremde toplanacak.
İran ve İsrail çatışması ile cehennemin kapıları aralandı mı?
Rusya ve Ukrayna’nın ardından İran ve İsrail ile başlayan çatışma benzerlerinin devamı gelecek. Çünkü her şey yeni başlıyor. Mortgage Krizinin olduğu 2008’den bu yana başlayan bazı gelişmelerin artık yeni bir finansal mimarinin oluşacağı, yeni gelişmeleri getirecek bir sürece doğru gidiyoruz.
Yeni bir evreye girdik dersek daha doğru olacak ve pandemi ile resmiyet kazandı. Pandemiyi başlangıç alırsak, 2035 yılına kadar adı konulan bir döneme girmiş olduk yani. Bundan öncekinin adı globalleşme/küreselleşme idi. Şimdi ise daha muhafazakarlaşan korumacılığın olacağı bir sürece gidiyoruz. Dünyada parayı satanlar ile silahı satanların ne zaman doyacakları da belirsizliğini koruduğu için inişli çıkışlı bu ve buna benzer çatışmalar artık gündemimizde olacak görünüyor.
Yaşanan bütün bu sürecin temelinde ABD’de uzun bir zamandır içten içe olan iç çatışma yatıyor. İki kutuplu bir savaş hali var. Bugün yaşananlar ve yaşanacak olanlar o kutuplaşmanın dünyaya yansıması olduğunu söyleyelim. Bize de bir süre önce FETÖ süreci ile yansıdı. FETÖ’yü destekleyen ve onu sahneden silen iki kutbun çatışması 15 Temmuz’a evrildi. Yine son günlerde Los Angeles sokak çatışmaları ile önceki Trump döneminin kongre baskınını hatırlarsanız; ABD’deki iki kutbun çatışması biraz da olsa fikir verecektir.
O iki kutuplu çatışmanın çıkışı ise; ABD’nin 1971’deki serbest dalgalı kur sürecinin getirdiği büyük borcunu sonra altına dayalı sertifika ile toparlamaya çalışması ile başladı. Kamudaki yüksek bütçe açığını bertaraf etmek için Yom Kippur Savaşı olarak isimlendirilen 1973 Arap–İsrail Savaşı’nı başlattılar. (6 ila 25 Ekim 1973 tarihleri arasında Mısır ve Suriye liderliğindeki Arap devletlerinin İsrail’e karşı başlatılan savaş.) Ancak o savaş ABD’nin borç yükünü hafifletmedi.
Şimdilerde ABD kamusundaki yüksek bütçe açığını kapatma amacıyla farklı bir yönteme de girildiği görülüyor. Tarife savaşlarına kalkışılması, yine Ortadoğu devletlerinden 3.8 trilyon dolar para toplayan Trump’ın her ülkeye fatura kesmesi adımlarına bakıldığında halen daha ABD’nin ekonomisinin toparlanamadığı görülüyor.
1980’lerdeki İran-Irak Savaşı da bu süreç nedeniyle yaşanmıştı. 3’üncü yılını dolduran Rusya-Ukrayna arasındaki savaşın ve bugünlerde Ukrayna madenlerine ABD’nin çökmesinin de yukarıdaki süreçten bağımsız olmadığını belirtmem gerekiyor.
1971-1980’li yıllar arasında alınan ekonomik kararların Türkiye ekonomisi açısından da çok kötü olduğunu hatırlatalım. Yükselen petrol fiyatlarının Türkiye’yi uzun yıllar yüksek enflasyonlu bir yoksulluğun içerisine soktuğunu biliyoruz. Şimdi de o günlere dönülmesi ihtimali çok yüksek. Yaşanacakların sonunda yeniden emtia fiyatlarındaki artışın Türkiye ekonomisini ciddi şekilde etkileyeceğini söyleyebiliriz. Üstelik ekonomik olarak çok kötü bir zamanda bu sürece yakalandığımızı da hesaba katalım. Petrol fiyatlarının yükselmesinin enerji maliyetlerini artıracağı, bunun da enflasyonist bir dalgaya, onun da işsizliğe, hatta stagflasyona kadar gidecek bir etkisinin olacağını öngörmek için medyum olmaya gerek yok. TBMM’ye getirilen teklif aslında riske karşılık bir bütçe hazırlığı da aynı zamanda.
Pandemi bütün dünyada durgunluk yarattı, ardından enflasyon ve yüksek faiz süreci yaşandı. Birçok ülkede bütçe açığı ciddi boyutlara çıktı. İşsizlik riskinin önümüzdeki döneme damgasını vuracağı bir süreçte İran-İsrail kışkırtmasının cehennemin kapılarını aralayıp aralamadığına siz karar verin.
10 Mayıs’ta Umman’da yapılan ABD-İran nükleer görüşmeleri sonuçsuz kalınca, İsrail’in İran’a yönelik saldırıları hız kazandırıldı. İsrail’in hedefi, İran’ın gizli nükleer santrallerini ve zenginleştirilmiş uranyum stoklarını yok etmek. İran ise yüzde 63 oranında zenginleştirilmiş 400 kilogram uranyumu yüzde 83’e çıkararak atom bombası üretme eşiğine yaklaşmış durumda. Uzmanlara göre önümüzdeki iki hafta, bu gelişmenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği açısından hayati önem taşıyor.
Eğer İran zenginleştirilmiş uranyumu bu süreçte yüzde 83’lere ulaştırmayı başarırsa, İsrail’e bir atom bombası atabileceğini söyleyelim. Aynı zamanda bütün Ortadoğu’ya da ‘Siyonizmi Ortadoğu’da yok ettim’ demiş olma hesabını da İran yapacak gibi görünüyor.
Cehennemin kapıları aralandı mı? sorumuzun cevabı bütün bu gelişmelerin içerisinde….