Uzun soluklu her bayram tatilinde Ankara ıssızlaşır.
Bu bayram da öyle oldu.
Hafta sonuna denk gelen günlerle birlikte dokuz günlük bir tatil olanağını fırsat bilen çok sayıda Başkentli sahil yörelerine akın edince, koca kent bomboş kaldı.
Ne, birbiri ardına seyreden araçların motorlarından yükselen kulak tırmalayıcı sesler.
Ne yakınlardaki bir inşaatın önündeki beton mikserinden yayılan gürültü,
Ne de yüksek sesle camdan cama sohbet eden erkenci komşular.
Birden yok oludular.
Başkent derin bir sessizliğe büründü
''İn cin top oynuyor'' sözü sanki Ankara için söylenmiş.
Bayram tatili bitince geri dönüşlerle birlikte sessizliğin egemenliği de sona erecek.
Keşke gidişler de gelişler de hep mutlu sonlansa.
Televizyonların haber bültenlerinde yer alan kaza haberlerine ilişkin görüntülere baktıkça uzun süreli bayram tatillerini fırsat bilip Ankara'dan uzaklaşmak için yollara koyulmak, kentin kasvetli atmosferine katlanmaktan daha zor geliyor doğrusu.
Yine ihmal, yine sorumsuzluk…
İnsanlar tatile mi çıkıyor, ölüme mi koşuyor belli değil.
Bu bayram da tatsız başladı, tatsız sonlandı.
Yurdun dört bir yanından gelen kaza haberleri iç karartıyor.
Eşe dosta ulaşmadan, daha bayramlaşmaya bile fırsat bulamadan sönen hayatlar.
Onca uyarı, onca önlem
Birkaç fazla, birkaç eksik
Ama tablo değişmiyor.
Giden gidiyor.
Kalan, kan ve gözyaşı oluyor.
Sanki kadermiş gibi.
Neye niyetlendik, neler döküldü satırlara.
Oysa bayram yazısı yazacaktık.
Gecikmeli de olsa eşe-dosta, herkese mutluluk dileyecek, dostça selamlar iletecektik.
Her gününüz bayram olsun diyecektik sevinçle, coşkuyla...
Yollar boyanmasaydı kırmızıya
O kadar kurban vermeseydik eğer.