Müze deyince kentler gelir usumuza.
İstanbul, Ankara, İzmir…
Galeri deyince de…
Bir köyde müzeyle, galeriyle karşılaşacağımızı düşünmeyiz pek.
Orada usta ressamların eserlerinden oluşan bir serginin karşımıza çıkıvereceğini…
Düşünmeyiz de…
Bir gün gördüğümüzde ise şaşar kalırız. Şaşkınlığımız hayranlığa dönüşür sonra.
Ben bu duyguyu yaşadım.
Yıllar önce Kaz Dağları'nın eteklerindeki bir Türkmen köyünde…
***
Tahtakuşlar'dan söz ediyorum.
Emekli bir öğretmenin emeğiyle kurulan Tahtakuşlar Etnografya Galerisi'nden…
Türkiye'nin ilk özel etnografya galerisidir orası. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nce de (UNESCO) desteklenmiştir.
Kurucusu olan öğretmen mi?
Kültür elçisi olarak bilinen Alibey Kudar.
Resim, heykel sergileri de açıyordu müzede.
Aynı zamanda zengin bir kütüphane de oluşturmuştu.
Asya'daki Selçuklular döneminden günümüze dek Tahtacı Alevi kültürünü, onların yaşama biçimlerini yansıtan eşyalar, eserler sergileniyor müzede. Bir de bir deniz kaplumbağası… Dünyanın en büyük deri sırtlı deniz kaplumbağası o! 197 santim uzunluğunda ve 360 kilo ağırlığında. 1997 yılında takılmış balıkçı ağlarına. Ölü olarak… Burhaniye'de…
Alibey Kudar'ın konuklarına armağanı ise bir demet kekik oluyordu. Hüzünlü öyküsü söylencelerden savrulup dizelerde, heykellerde soluklanan Sarıkız'ın dolaştığı (Sahi, bir heykeli de Ankara'da, Kurtuluş Parkı'nda vardı. Halk deyimindeki gibi, şimdi yerinde yeller esiyor.) dağlardan koparılmış bir tutam kekik.
Alibey Kudar'ın söylediğine göre (*), şehirlerde saklarlarmış kokularını. Ekilseler de büyürler ama o dağlardaki kadar güzel kokmazlarmış.
***
Kaz Dağları söylencelerinin, Sarıkız'ın ve onun kokladığı kekiklerin dostu Alibey Kudar, Savaştepe Köy Enstitüsü mezunu. O kısa ömürlü olmalarına karşın, kültürümüze, sanatımıza, edebiyatımıza nice değeri kazandıran köy enstitülerinin yetiştirdiği bir güzel insandı! 26 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra, emekli olunca köyüne, Tahtakuşlar'a dönmüş ve yıllar içinde uluslararası üne ulaşan o müzeyi kurmuş, Tahtacı, Türkmen-Alevi kültürünü dünyaya tanıtmıştı.
Malazgirt Zaferi'nden (1071) sonra Anadolu'ya dağılan Türkmen Yörük boyları Anadolu'ya dağılmıştı. İşte o boylardan Tahtacılar'ın yaşadığı bir köydür Tahtakuşlar.
Alibey Kudar'ın yazdığına göre, Türkmenler Edremit'e geldiklerinde İda Dağı, Hristiyan keşişlerle doluymuş. Yapılan savaşı Türkler kazanınca bölgeye yerleşmişler. Dağı çoban yaylası olarak kullanmaya başlamışlar. O yıllarda ortaya çıkmış Sarıkız söylencesi de.
Alibey Kudar, mitolojisiyle de ünlü olan Kaz Dağları'ndan söz ederken bazı aydınlarımızın Sarıkız söylencesini es geçmelerine üzülmüştür hep. Dahası bazılarının Sarıkız söylencesinin, 'Yunan mitolojisinin üzerine İslami bir cila' sürülerek oluşturulduğunu söylemelerine de…
***
Sarıkız'ı 'masum ve temiz aşkların temsilcisi' olarak gören Alibey Kudar, kendi de 'masum ve temiz aşkların temsilcisi'ydi.
Eşi Esma Kudar'ın büstünü yaptırıp dikmişti evinin bahçesine. Çalışma odasının penceresinden her an görüyordu o büstü. Çalışırken, yazarken, müzik dinlerken, düşünürken…
Tıpkı ilk köy müzesini kuran kişi olması gibi, bir başka ilke daha imza atmıştı böylece.
Hem de eşi öldüğü için, ölüm acısıyla falan değildi büstü yaptırması.
Eşine, evliliklerinin 50. yıl dönümü armağanıydı bu!
Açılışa gelenler, büstün üzerindeki örtü kaldırıldığında Atatürk büstüyle karşılaşmayı beklerken Esma Kudar'ın büstüyle karşılaşmanın şaşkınlığını yaşamışlardı.
Alibey Kudar, 'heykeli dikilecek kadın' dediği eşinin büstünü yaptırdığında, bu özel armağan karşısında duygulanan eşinin şaka yaparak, 'Hani bunun kolu bacağı?' dediğinde verdiği yanıt mı?
'Evliliğimizin 100. yıldönümünde heykelini de yaptıracağım!'
***
1955'te evlenmişti Alibey Kudar, 'köyün en güzel kızı' dediği eşiyle. 100. yıldönümünde, yalnızca Esma Kudar'ın değil, ikisinin heykeli dikilmeli Tahtakuşlar'a…
Tıpkı Sarıkız söylencesi gibi, yüzyıllarca yaşayacak bir söylence yarattı çünkü yaşamıyla, aşkıyla, tutkularıyla…
***
Şimdi niye mi anımsadım, Tahtakuşlar'ı, müzeyi, Sarıkız'ı, yeni bir söylence olan Alibey ve Esma Kudar aşkını?
Yılın güdük ayı Şubat'ın sonlarına doğruydu…
Telefonum çaldı.
Açtım ki, serçe ürkekliğinde, serçe güzelliğinde bir ses…
Ne çok şey konuştuk da…
O serçe ürkekliğindeki sesin son söylediği beynimi sarstı:
'Biliyor musun, Alibey Kudar öldü!'
***
Biliyor musunuz?
Tahtakuşlar'ı, Alibey Kudar'ı?
Alibey – Esma Kudar aşkını?
Biliyor musunuz?
____________________
(*) Nesibe İlarslan Karagöz, 'Kazdağı'nda Tahtakuşlar Köyünde Resim Sergisi', Minerva Dergisi, Eylül 1995, Sayı: 4.