Yeni Türkü’nün müziği çalmaya başladığı anda çoğu kişi işi gücü bırakıp oturur da ekran başına. Ne şaşalı bir yalı dairesinde ne de ihtişamlı bir villada geçerdi hikâye. Öyle mafyatik ilişkiler, entrikalar, gayri meşru olaylar yoktu dizide.  Ankara’da mütevazı bir apartman dairesinin kapısı çalar; anne, baba ve üç kızının sıradan hayat hikayeleri konuk olurdu evlere.  

Çocukluğu 90’lı yıllarda geçenler için anımsamak zor olmayacaktır. 1993-1999 yıllarında yayınlanan Ferhunde Hanım ve Kızları bir döneme, bizimse çocukluğumuza damga vurmuş bir dizi.  Türkiye’de yayınlanan ilk günlük dizi olarak kayıtlara geçti. TRT’de Ferhunde Hanımlar ve Kızları adıyla 288 bölüm yayınlandı, 1995’te İnterstar’a geçmesiyle Ferhunde Hanımlar adını alarak 1069 bölüm izleyiciyle buluştu dizi. Günlük bir diziydi her şeyden önce. Her bir bölümü 15, bilemediniz 20 dakika sürerdi. Ankara’nın çeşitli mekanlarında çekilen dizide yer alan isimlerin çoğunun ortak özelliği ise Ankara Devlet Konservatuarı sanatçısı olmalarıydı. 

Diziden sonra çoğu isimse başka projelerde yer alarak hafızalara yer etti. Tamer Karadağlı, Hatice aslan, Güven Hokna, Baykal Saran, Melek Baykal, Şahap Sayılgan ve daha niceleri. 

Dizinin ana karakteri Ferhunde Hanım ise dizinin lokomotifiydi. Bütün aileyi etrafında toplayan, çocuklarına kol kanat geren, kızlarının dertleriyle dertlenen, tez canlı, sevecen o kadın bugün sanat hayatında 60 yılını geride bırakmış bir isim. Türk tiyatro, televizyon ve ‘Ankara seyircisi’ için usta bir isim kendisi. 

Bir dönemin Ferhunde’si, Bizim Evin Halleri’nin Nemide’si… Ankara Devlet tiyatrolarınınsa usta ismi Beyhan Saran’ın sanat dolu yaşamı, çok kısa bir süre önce kitaplaştırıldı. Genç bir isim, Tolgahan Vurgun tarafından kaleme alınan "Beyhan Saran: Sahnelere Bir Armağan" kitabı 4 bölümden oluşuyor. Beyhan Saran’ın yaşam öyküsünün yer aldığı nehir söyleşi bölümüyle başlıyor. Ayrıca sanatçının rol aldığı çalışmalar, sanatçının dostlarından gelen yazılar ve fotoğraf albümü de kitapta yer alıyor. Kitap ayrıca, Beyhan Saran’ın başarılı sanat yaşamı ile birlikte bir dönemin tiyatro ve televizyon tarihine de ışık tutuyor.
Usta oyuncuyla Ankara’daki evinde buluştuk. Hem sanat hayatını, kitabı ve bugün neden o sıcak aile dizilerinin çekilmediğini konuştuk.


“ANKARA SEYİRCİSİ SANATÇI YETİŞTİRDİ” 

-Hayatınızın kitaplaştırılması fikri ilk söylendiğinde ne hissetiniz? 


Eyvah dedim, şimdi tanımadığım bir yazar gelecek, bir de erkek sürekli bakımlı olacaksın. 1 sene telefonlaştık kitapla ilgili. Çok garipsedim önce. Ben her şeyimi nasıl anlatırım dedim. Ancak o kadar mutluyum ki çok iyi bir yazar kazandı Türkiye. Ben de çok iyi bir dost kazandım. Ben bu kadar donanımlı, bu kadar okuyan kişi az gördüm.  Onun donanımından çalışkanlığından o kadar mutluyum ki. Etraftan ‘Sırlarını dökeceksin, nasıl yazacak’ dediler. Hatta bir sanatçı arkadaşımla bu yüzden kırgın kaldım. Ama eğer hayır deseymişim çok büyük hata edermişim. 

-Hayat hikayenize baktığımızda babanız tiyatrocu olmanızı pek istememiş, neden? 

Babam ‘Sanatçılık henüz hazmedilmiş bir meslek değil evladım’ derdi.  Dil öğrenmemi, hariciyeci olmamı isterdi. Ancak ben tiyatrocu olmak istiyordum. Sınavı babamdan habersiz kazandım. 1,5 ay göndermedi beni. Sonra edebiyat hocam araya girdi ve babam ikna oldu. 

-Babanız sizi ilk kez sahnede izlediğinde duygularını nasıl ifade etti? 

‘İlk defa babaya karşı gelmenin ne kadar haklı olduğunu öğrendim.  O kadar haklıymışsın ki ben yeteneğini bilmiyordum.’ dedi. Tabii bu beni çok mutlu etti. 


-60 yıllık sanat hayatınıza kaç oyun, kaç dizi sığdırdınız? 

50’den fazla tiyatro oyunu; Laf Ebesi, Kadın Ana, Hanife Hala, Ah Ana, Ferhunde Hanımlar, Bizim Evin Halleri ile birlikte 14 televizyon çalışmam oldu. Tatlı Cadı, Şahin Tepesi, Parmak damgası ise yaptığım seslendirme çalışmalarının birkaçı. Radyo tiyatrosu olarak yaptığım çalışmaların net sayısını ben dahi hatırlamıyorum, o kadar çok.

-Ferhunde Hanımlar da Bizim Evin Halleri de Türk televizyon tarihinin en önemli yapıtları olarak hafızalara kazındı. Üstelik içerisinde entrika, mafya, çarpık ilişkiler vs. olmadan yıllarca çok izlenmeyi başardı. Bugüne geldiğimizde artık neden bu hikayeler yer almıyor sizce?

Ben de düşünüyorum hatta seyredemiyorum televizyonu. Bizim bir defa metinler çok sağlamdı 10-15 yazarımız vardı. Birbirleriyle istişare ederlerdi. Devamlı bir ekip çalışması içindelerdi. Güncel hayata, Türk yaşantısına uygundu. Sanatçılarımız çok iyiydi, değerli isimlerle çalıştık ve bu sayede çok verimli işler çıktı. Açıkçası çok tutulacağını bilmiyordum. Ancak televizyonda bu kadar dizi yoktu. Bence en önemlisi tekstin çok sağlam olması lazım. Bir de tabii devlet tiyatrolarının önemli sanatçıları olunca da böyle oldu. Soğuk Ankara akşamlarının sıcacık bir aile dizisi. Sevgi yok muydu içinde, aile yok muydu, acı yok muydu ölüm yok muydu? Vardı elbette, ama dozunda. 

-Bizim evin halleri kaç yıl sürdü? 
1700 küsur bölüm oynadık, yaklaşık 8 yıl sürdü. Çok keyifliydi çekimlerimiz, Ferhunde Hanımlardan beri birlikte çalıştığımız kişilerdi kadrodaki çoğu isim. Çok yorulurdum ama izleyiciden güzel tepkiler gelince tüm yorgunluğum geçerdi.

- Bizim Evin Halleri ve Ferhunde Hanımlar kadrosuna bakınca aslında neredeyse bir star fabrikası çıkarmış. Çoğu İstanbul’a gitti ve oradaki dizilerle tanınırlığı daha arttı. Siz İstanbul’a gitmeyi düşünmediniz mi? 

Hiç olmadı. Ben ailesine çok bağlı bir insandım. Onlardan ayrılmak istemedim. Birçok proje için çok teklif geldi. Gönüllü olarak kaldım. Ancak şunu söyleyebilirim Ankara seyircisi sanatçı yetiştirdi. Bizi çok takdir etti. Hala da devam ediyor. Ankara sanatçıları sayesinde İstanbul sanatçıları seslendirmeyi öğrendi. 

“TAMER UMARIM BİZİM TAKDİRİMİZİ KAZANACAK İŞLER YAPAR” 

-Dizi kadronuzdan bir isim Tamer Karadağlı, bugün Devlet Tiyatroları genel müdürü. Nasıl buluyorsunuz gidişatı? Kendisiyle görüşme imkânınız oluyor mu?  

Arıyorum ama bulamıyorum. (Gülüyor) Tamer yetenekli bir meslektaşımdır, hele de rolüne düşerse. Fakat idarecilik bambaşka bir şey, herkesin harcı değil. Ben bunu rahmetli eşim Baykal Saran’dan biliyorum. O da bir dönem müdürlük yapmıştı. “Çok zor bir iş bu Beyhan, o kadar kaprisli sanatçılar var ki… Ben yıllardır çalıştığım arkadaşlarımın böyle kaprisli olduğunu bilmezdim” derdi. Bildiğim kadarıyla Tamer’in tiyatrodaki tecrübesi de az. O kendini daha çok dizilerde kanıtladı. Yani yeteneğini idarecilikte kullanabilirse elbette alkışlarım.


-Görüşüyor musunuz? 

Hayır. En son 2 yıl önce ben aramıştım Tamer’i. En son görüşmemiz odur. Yıllarını devlet tiyatrosuna vermiş bir sanatçı olarak diyeceğim şu ki umarım Tamer takdirimizi kazanacak işler yapar.

-Hiç siyasi baskıyla karşılaştığınız bir oyun oldu mu? 

Sadece 1960 darbesinde yaşadım. Yılanların öcü oyununda. O oyunu oynayamazsınız dediler.  

-İçinizde ukde kalan bir rol var mı?

Sahnede ve ekranda yıllarca pek çok kadın tipi oynadığım için öyle çok içimde kalan bir rol olmadı. Sadece Yılanların Öcü’ndeki Irazca rolü içimde kaldı diyebilirim. O da film olarak yapılacaktı. Rejisör Metin Erksan bizzat arayıp Irazca’yı teklif etti bana. Ancak o dönem yoğun turnelerimiz vardı devlet tiyatrosunda, kabul edemedim. Ben edemeyince rolü Aliye Rona oynadı.

Fotoğraflar: Muhammed Ali YAHŞİ

Muhabir: Nursel DİLEK MANAVBAŞI