Önceki yazımızda yeni dönemde Erdoğan yönetiminin karşısına çıkacak en önemli sorunun ekonomi olduğunu söylemiş, yaklaşan yerel seçimler nedeniyle önümüzdeki dönemde ekonomiyi toparlayacak bir “kemer sıkma politikası” uygulamanın mümkün olamayacağına dikkat çekmiştik...
“Kemer sıkma politikası” denildiği zaman genellikle dar gelirli kesimin gelir kaynakları budanıyor ve ekonomik sıkıntıların yükü onların sırtına yıkılıyor...
Ancak artık o da zor...
Çünkü dar gelirli kesimde kemerler son deliğine kadar sıkılmış durumda...
AKP hâlâ o kesimin oyunu almaya devam etse de her şeyin bir sınırı var.
***
Son seçimde oy zarfından çıkan bir mektup medyada geniş yer buldu...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verilen oyun yer aldığı zarfın içinden çıkan mektupta şu satırlar yer alıyordu: “Sayın başkanım pandemi döneminden beri işsizim. Patates soğanla olmuyor. Allah rızası için ülkemizdeki bu sorunu durdur artık. Siz bilmem nelerle beslenirken ben çocuğuma yarım kilo erik alamadım. Çocuklarımın yüzüne bakamıyorum marketin önünden geçerken. Ev kirası 5 bin lira, ucuz çalışan Suriyeliler sayesinde iş yok. Bunları bile bile oyumu sizden yana kullanacağım yaptığınız şeyleri daha güzel yapın. Yaptığınız yanlış şeyleri de düzeltin diye. Unutmadık yokluktan intihar edenleri. Siz düşürdünüz bu hale siz düzeltin.”
***
Belli ki, vatandaş, ülke ekonomisini bu hale düşürenlerin aynı zamanda onu toparlayabileceklerini düşünüyor...
Ekonomik düzeni bozmanın kolay, düzeltmenin zor olduğunu bilmiyor...
Kendi sıkıntılarının gelir dağılımındaki eşitsizliği artıranların uyguladıkları ekonomik politikalardan kaynaklandığının farkında değil.
***
Vatandaşın şunu anlaması gerekiyor:
Geçmişte kazandığımızdan fazla harcadık, çünkü ülkeye çok önemli miktarda bir “sıcak para” akışı vardı...
Bu sıcak paranın kaynağını ABD’de basılan ve petrol ülkelerinin elinde toplanan dolarlar oluşturuyor, bu paralar küresel finans merkezleri aracılığıyla bizimki gibi az üreten çok tüketen ülkelere yüksek faizle pompalanıyordu. O dönemde bu ülkeye gelen para, üretimi ve üreticileri güçlendirmek için değil lüzumsuz yatırımları desteklemek, ballı ihaleleri alanları beslemek için harcandı...
Ne var ki artık o dönem geride kaldı.
***
Vatandaş bu gerçeklerin farkına varsaydı, belki iş işten geçmeden bu gidişe ‘dur’ diyebilirdi...
Ancak son limitine kadar kullanılan kredi kartları ve bankalardan kolayca alınan envai çeşit kredi nedeniyle kimse gerçekleri görmek istemedi...
Sonunda hem devlet hem de vatandaş ‘sıfırı tüketti’!
***
Borç alıp verme söz konusu olduğunda ürettiğinden ya da kazandığından fazlasını harcayan ister bir devlet ister bir kişi olsun sonuç değişmez...
Borç yiyen kesesinden yer...
Ve bu gerçek, alacaklı kapıyı çaldığı zaman anlaşılır.
İki gün önce Merkez Bankası (TCMB) Haftalık Para ve Banka İstatistiklerini açıkladı...
Açıklama, bankanın net rezervinin 26 Mayıs itibariyle eksi 4,4 milyar dolar gerilediğini gösterdi. Swap hariç net rezervler ise eksi 60,5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Böylece net rezervler tarihin en düşük seviyesine inerken, brüt rezervler 3,1 milyar dolar düşüşle 98,5 milyar dolara geriledi...
Aynı günlerde TL dolar karşısında hızla değer kaybetti...
Bu gelişmelerin hemen öncesinde 2008 yılında yaşanan küresel ekonomik krizi tahmin eden ve ismi “kriz kahini” olarak tarihe geçen Amerikalı ekonomist Prof. Dr. Nouriel Roubini, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, "Eğer Erdoğan olası göründüğü üzere Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanırsa, Türkiye topyekun bir kur krizi ve finansal kriz ile karşı karşıya kalacak” dedi...
Ve şöyle devam etti: “Merkez Bankasının net rezervleri halihazırda 60 milyar dolar ekside, cari açık artıyor, enflasyon da kontrolden çıkmış durumda. Sermaye kontrolü bu tren kazasını ancak geciktirebilir."
(Devam edecek)