Son yazımızda dünyadaki gelişmelerin Türkiye'de yakın bir tarihte yapılacağı anlaşılan seçimler üzerindeki muhtemel etkilerine değinirken şunları söylemiştik:
'Görünen o ki, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve onun tarafından Altılı Masa'ya davet edilmiş olan DEVA ve Gelecek Partilerinin başkanları, Türkiye'nin Rusya ile ilişkilerini geliştirmesinden rahatsızlık duymaktadır. Davutoğlu ve Babacan'ın tutumları başından beri bu yöndedir. Kılıçdaroğlu'nun, ABD gezisi sırasında 'Ukrayna'nın yanında olmalıyız' açıklamasını yaparak yaptırımlar konusunda ABD ve AB ile birlikte hareket edilmesi mesajını vermiş olması, onun da aynı düşünceyi paylaştığını göstermektedir.'...
Bilindiği gibi, ABD'nin Türkiye üzerindeki etkisi Rusya ile kıyaslanmayacak kadar kuvvetlidir ve iktidar ile muhalefet arasında tartışılan konu bu değildir...
Tartışılan konu, Türkiye'nin ABD desteğiyle Rusya ile savaşmakta olan Ukrayna ile ilişkilerinin düzeyi ve Rusya'yı hedef alan yaptırımlara katılıp katılmayacağı meselesidir.
***
AKP ve MHP'den oluşan iktidar bloku, ABD ve Rusya arasında küresel mücadelede 'dengeli' bir tutum alınması ve yaptırımlara katılınmaması konusunda birleşmiş görünmektedir. Muhalefetteki Altılı Masa'nın an üzından üç bileşeni (CHP, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi) ise savaşta açıkça Ukrayna'nın ve ABD'nin yanında yer alınması, dolayısıyla Rusya'ya karşı yaptırımlara katılınmasını savunmaktadır...
DEVA ve Gelecek partileri açısından bu tutumda yadırganacak bir şey yoktur; çünkü her iki parti de AKP kökenlidir ve AKP'den kopmalarının başlıca nedenleri DEVA için Batılı çevrelerin ekonomik reçetelerinden sapılması, Gelecek Partisi açısından ise Suriye politikası başta olmak üzere ABD'nin önerdiği politikaların dışına çıkılmasıdır...
CHP'nin bu çizgide yer alması ise ilk bakışta şaşırtıcı görünmektedir; ancak partinin Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığı döneminde izlediği politikalar göz önüne alındığında bu tavır beklenmeyen bir tavır değildir.
***
Gerçi Kılıçdaroğlu zaman zaman CHP'nin tarihsel kimliğine atıf yaparak 'Kuvayı Milliye' ruhundan söz etmektedir, ama bu İngilizlerin 'lip service' dedikleri, Türkçeye 'yapmacık saygı ya da sözde bağlılık' olarak çevrilebilecek bir tavırdan öteye gitmemektedir; çünkü Kılıçdaroğlu'nun övündüğü hususların başında CHP'nin 'ulusalcı' kimliğinin kendisi tarafından değiştirilmesi gelmektedir...
Kılıçdaroğlu'nun gerek dış gerekse iç politikada savunduğu politikaların CHP'nin geleneksel politikaları ile çeliştiği, DEVA ve Gelecek partileriyle kurduğu yakın ilişkide bu durumun da etkili olduğu bilinmektedir...
DEVA ve Gelecek Partilerinin Altılı Masa'ya davet edilmeleri de Kılıçdaroğlu'nun inisiyatifiyle olmuştur. Buna karşılık, ABD ve Batı yanlısı politikalara karşı eleştirel bir tutum takınmış olan Bağımsız Türkiye Partisi lideri Hüseyin Baş Altılı Masa'ya katılma isteğinde bulunduğunda, İYİ Parti lideri Meral Akşener'in açık desteğine karşın DEVA ve Gelecek Partileri bu katılıma karşı çıkmışlar, CHP lideri Kılıçdaroğlu bu itiraz karşısında sessiz kalınca katılım gerçekleşmemiştir.
***
CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun daha önceki bir cumhurbaşkanlığı seçiminde Abdullah Gül'ün önerisiyle Ekmeleddin İhsanoğlu'nu cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdiği bilinmektedir...
Son dönemde Kılıçdaroğlu'nun 'temiz para bulmak' amacıyla yaptığı ABD-İngiltere gezisi ve ortada 'fol yok yumurta yokken' türban konusunda yaptığı öneri de onun yönetimindeki 'yeni CHP'nin izleyeceği politikalar konusunda yeterince fikir vermektedir...
Kısacası, önümüzdeki seçimler yalnız iç politikayı değil dış politikayı da önemli ölçüde etkileyecektir.
(Devam edecek)