Önceki yazımızda “maddi” metalardan farklı özellikler gösteren “dijital” metaların da kapitalist üretim ilişkileri içinde üretildiğini, ancak bu yeni tür metaların içeriğinin “tüketiciler/kullanıcılar” tarafından belirlenmesi nedeniyle katılan kullanıcıların da “aktif” bir konum kazandığını söylemiştik...

Örneğin Facebook ve Twitter (yeni adıyla X) kullanıcıları tarafından gerçekleştirilen

ve kişisel görüşler ifade eden içerikler vasıtasıyla katılımcılar diğer katılımcılarla ilişki kurarak siyasal ve toplumsal ilişki ağları yaratabilmektedirler. Bu ağlarda onları üreten kapitalistlerin veya bunların üretildiği ülkelerdeki hükümetlerin karşı olduğu görüş ya da düşünceler yer alabilmektedir... Ancak bu tür ağlar vasıtasıyla ilişki kuran ve organize olan topluluklar, işçiler ya da köylüler gibi ekonomik tabana sahip istikrarlı bir topluluk oluşturmadıkları için daha kolay manipüle edilebilmekte ve bir süre sonra kendiliğinden dağılabilmektedir.

***

Yine de “sosyal medya” alanının denetlenmesi ve “çizgi dışı” akımların dijital bağlarının engellenmesi günümüzde siyasal iktidarların en çok önem verdikleri konulardan biri haline gelmiştir...

Burada dikkat çekici bir diğer nokta, özellikle yapay zekalı bilgisayarların devreye girmesinden sonra veri işleme kapasitesinin çok büyük ölçüde artması nedeniyle muhalif olsun olmasın her katılımcının geride bıraktığı izlerden oluşan tüm verilerin “işlenebilir” hale gelmesidir...

Bu veriler muhalif akımların izlenebilmesi ya da etkisiz hale getirilmesinin yanı sıra kapitalist üreticilerin üretim desenlerini oluşturabilmelerine ve reklamlar vasıtasıyla bireylerin çeşitli ürünlere yönlendirilmelerine imkan sağlamaktadır. Bu nedenle sözünü ettiğimiz sosyal medya ağlarını denetleyen şirketler elde ettikleri verileri bağlı oldukları hükümetlerin istihbarat servislerine ya da reklam verenlere iletmekte ya da satmaktadır.

***

Uluslararası Barış İçin Carnegie Vakfı’nın araştırmacılarından hukukçu Steven Feldstein, bu konu ile ilgili bir makalesinde yeni teknolojilerin devletlere bireylerin takibi için benzeri görülmemiş imkânlar sunduğunu, hukuk devleti geleneğinin güçlü olduğu demokrasilerde bile bu yeni olanakların kötüye kullanılabildiğini belirttikten sonra şunları söylemektedir:

“Ortadaki bilgi miktarının artıp analiz yapmayı kolaylaştırması devletlerin de ilgisini çeken bir şey – üstelik sadece otoriter nitelikte olanların da değil. Örneğin, 1970’lerde FBI, CIA ve NSA gibi devlet kurumlarının, vatandaşlık hakları eylemcilerini, siyasi aktivistleri ve Amerikan yerlilerini izleyip taciz etmek için yurtiçinde geniş kapsamlı izleme ağları kurduğu ortaya çıkmıştı. Bu sorunlar bugün de ortadan kalkmış değil. Dijital teknoloji ile artık daha da fazla kurum daha da derinlemesine izleme yapabilecek konuma geldi. Yapay zekâ teknolojilerini büyük bir hevesle benimseyenlerden biri de ABD polisi. Amerikan emniyeti artık polis memurlarının nereye devriyeye gönderileceğine, suç işlenebilecek noktaları tahmin eden bir yazılım vasıtasıyla karar veriyor. Kurum, soruşturmalarda da yüz tanıma ve DNA analizi teknolojilerinden faydalanıyor. Fakat yapılan analizler, bu sistemlerin öğrendiği verilerin çoğunlukla taraflı olduğunu ve bunun da Afrikalı Amerikalıların diğer gruplara kıyasla suça daha yatkın olduğu gibi yanlış ve adaletsiz çıkarımlara neden olabildiğini gösteriyor.”

***

Yapay zeka sayesinde önceki dönemlerle kıyaslanamayacak ölçüde genişleyen ve hızlanan bu devasa veri depolarının kurulması ve işletilmesi hükümetlere yarar sağlamakla birlikte kimi zaman “kazalara” da yol açmaktadır...

Bu “kazalar”, Julien Assange’ın yarattığı “sızıntı” olayında ya da NSA dosyalarına erişen bir bilgisayarcının saf değiştirerek önemli verilerle birlikte Rusya’ya sığınması olayında görüldüğü gibi  verileri toplayan istihbarat örgütlerinin çalışmalarını önemli ölçüde sabote edebilmektedir...

Ancak bütün bu “aksaklıklara” karşın yapay zekanın doğrudan siyaset alanına yaptığı etki bilgi toplama ya da veri işleme ile sınırlı kalmamakta, giderek siyasi yaşamı yönlendirme noktasına doğru gitmektedir...

***

Bu etki kendini iki alanda göstermektedir...

Birincisi, yapay zekalı bilgisayarların toplumların örgütlü çalışan kesimlerini dağıtmaları ve zayıflatmaları nedeniyle ortaya çıkan “amorf” toplulukların siyasi yaşamı toplumsal temellerinden koparmalarıdır. Bu olay sonucunda çeşitli renklere bürünen ama hepsi birbirine benzeyen siyasi partiler ve liderler mantar gibi çoğalmıştır...

İkincisi ise “dezenformasyon” olayının en önemli silahlarından biri olan sahte video üretiminin “deepfake” adı verilen teknoloji sayesinde “çağ atlaması”dır!

Devam edecek)