Önceki yazımızda yaklaşan seçim ortamında ABD'nin başını çektiği blokun AKP iktidarını 'seçimle değiştirme' stratejisini uygulamaya koymuş olmasının, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Rusya ve Çin'in başını çektiği 'Avrasya Cephesi'ne daha da yaklaştırdığını...

ABD'nin karşısında oluşmakta olan Avrasya cephesinin yalnızca Rusya ve Çin'den ibaret olmayıp, İran, Hindistan, Pakistan, Suriye ve Irak'ın da bu tıpkı bir çok Latin Amerika ve Afrika ülkesi gibi aralarındaki tüm çelişkilere karşı bu cepheye yaklaştıklarını sözlerimize eklemiştik...

Daha sonra, Türkiye'nin emperyalist devletlerin hedef noktalarından biri olduğunu, bu durumun Atatürk'ü, Ulusal Kurtuluş Savaşımız sırasında İngiltere ve Fransa'nın başını çektiği emperyalist devletlere karşı Sovyet Rusya ile işbirliği yapmaya zorladığını, 1960'lı yıllarda İsmet İnönü'nün Kıbrıs dolayısıyla ABD ve NATO karşımıza çıktığında 'Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır' dediğini, ama bu niyetini gerçekleştirmeye gücünün yetmediğini sözlerimize eklemiştik.

***

Kısacası, Türkiye tarihsel olarak hiçbir zaman Batı Cephesi'nin bir parçası olmamış, aksine Haçlı seferlerinden bu yana bu topraklarda kurulan tüm devletler gibi Batı'nın Doğu'ya egemen olma planlarının önünde bir engel olarak görülmüştür...

Atatürk, bu gerçeğin farkındaydı ve onun 'batılılaşma' çabası, Tanzimatçılardan farklı olarak Batı'yı taklit etmek ya da ona yaranmak değil, aksine onunla mücadele ederek Batı uygarlığını yaratan insani, siyasal, bilimsel ve teknik yöntemleri bağımsız olarak uygulamak ve onunla eşit koşullarda birlikte yaşamak ya da mücadele etmek çabasıydı...

Ondan sonra gelenler zamanla bu yaklaşımı bir tarafa bırakmış Batı'ya boyun eğmek ve onun bağımlı bir unsuru olarak yaşamayı kabul etmek zorunda kalmışlardır.

***

Ancak bu çabalar Batı'nın niyetlerini değiştirmeye yetmemiştir...

Onun için Atatürk'ün bağımsızlık ilkesini reddeden ya da sürdüremeyen tüm siyasi iktidarlar bağımlılığı kabul etseler bile ancak 'Doğu'ya karşı askeri bir güç olarak kullanıldıklarını ve ne zaman bu fonksiyonlarına gerek kalmasa bir tarafa atıldıklarını görmüşlerdir...

Bu Kore savaşında da, 'Soğuk Savaş'ta da, Kıbrıs olayında da, Suriye savaşında da böyle olmuştur ve bundan sonra da böyle olacaktır.

***

Hatırlayalım...

Türkiye I. Dünya Savaşı'nda Almanlar tarafından Rusya'ya karşı cepheye sürülmüş ama ne zaman kendi çıkarları doğrultusunda bir adım atmaya kalksa engellenmiştir...

Soğuk savaş döneminde Türkiye'yi hedef haline getirecek şekilde ABD füzeleriyle donatılmış ama 1962'deki füze krizi patlak verince pazarlık masasında bir koz olarak kullanılmıştır...

Kore savaşından sonra NATO'ya kabul edilmiş ama Kıbrıs olayında kendi soydaşlarını ve Akdeniz üzerindeki haklarını savunmaya kalktığı zaman NATO tarafından engellenmiş ve silah ambargosuna maruz kalmıştır...

1958 Suriye krizinde Bağdat Paktı üyesi yapılarak Ortadoğu'da oluşan ABD karşıtı milliyetçi rejimlere karşı bir müdahale aracı olarak kullanılmış ama Irak'taki Amerikancı kraliyet rejimi devrilip müdahale ABD açısından riskli hale gelince durmak istemediği halde durdurulmuştur. Menderes rejimi, bu duruma tepki gösterip Moskova ile ilişki kurmaya kalkınca 27 Mayıs darbesiyle devrilmiştir...

Adalet Partisi'nin ekonomiyi güçlendirme çabaları ABD tarafından engellenmiş, bu durum üzerine Başbakan Demirel Moskova ile ekonomik ilişkileri geliştirince o da 12 Mart'ta askeri bir darbeyle düşürülmüştür...

Benzer bir durum 12 Eylül'de de yaşanmış, Demirel yerini önce askeri cuntaya daha sonra Turgut Özal'a bırakmak zorunda bırakılmıştır...

Son olarak soğuk savaş sonrasında ABD'ye tek yanlı bağımlılıktan kurtulmayı savunan asker ve sivil ulusalcı güçlere karşı FETÖ aracılığıyla tasfiye operasyonları yürütülmüştür.

***

ABD'nin Avrasya'ya karşı giriştiği son saldırı olan Büyük Ortadoğu Projesi, Ortadoğu'daki orta büyüklükteki devletleri parçalamak ve buradaki egemenliğini küçük garnizon devletler aracılığıyla sürdürme projesiydi. Irak'ın işgali ve parçalanması bu projenin ilk adımıydı...

Bu saldırıda Türkiye'ye 1958 yılında Bağdat Paktı'nın kurulduğu dönemdekine çok benzeyen bir rol biçilmiş...

Tarihten ders alan ve bu projeye katılmayı reddeden unsurlara karşı AKP desteklenmiş, daha sonra FETÖ devreye sokularak 'ulusalcı' askeri ve sivil unsurlar 'hukuk yoluyla' tasfiye edilmişti.

(Devam edecek)