Yapılış tarihinin cumhuriyetin ilk yıllarına dayandığı Ulucanlar Cezaevi, ziyaretçilerine Türk siyasi hayatından kesitler sunmaya devam ediyor. Tarihsel araştırmalar doğrultusunda ulaşılan 1960 tarihli Merkez Cezaevi Müdürlüğü ve Milli Emlak Müdürlüğü arasında geçen yazışma belgelerine göre şehir planlamacısı Alman Carl Christoph Lörcher'in önerisi ile Ulucanlar Cezaevi; 1925 yılında İçişleri Bakanlığınca 'Umumi Hapishane' olarak inşa edilmesiyle biliniyor.
EN KARANLIK SAYFALARA TANIKLIK ETTİ
Carl Christoph Lörcher, bu bölgeyi cezaevi olarak önerirken, nedenini, 'Özellikle etrafında sürülecek arazi ve tarlaların olması mahpusları faydalı bir çalışmaya sevk etmek, çalışma ile ıslah olmalarını sağlamak ve topluma tekrar kazandırmak için mahallenin meskun ilişkin uygun görülmüştür' şeklinde açıklamıştı. Ancak, cezaevinde yaşananlar o yıllarda umut edilen gibi olmadı. 1925 yılında 'Umumi Hapishane' olarak inşa edilen Ulucanlar Cezaevi, ne yazık ki Cumhuriyet tarihinin en karanlık sayfalarına tanıklık etmekten kurtulamadı.
ADI DEĞİŞTİ, KARA LEKESİ DEĞİŞMEDİ
İlk adı Cebeci Tevfikhanesi olan hapishane daha inşa edilip açılmasından bir yıl sonra infazların gerçekleştiği bir mekan oldu. 1925'ten mahkûmların başka bir cezaevine sevk edilip cezaevinin boşaltıldığı 2006 yılına kadar tam 81 yıl boyunca insanların içinde hapis edildiği, infaz edildiği, ana babaların kapısında günlerce haber beklediği soğuk ve karanlık bir hapishane olarak kendini gösterdi. İlk adından sonra sırasıyla Cebeci Umumi Hapishanesi, Ankara Hapishanesi, Ankara Cebeci Sivil Cezaevi, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi ve sonunda Ulucanlar Cezaevi adlarını aldı. 1925'ten önce kimi bölümleri at yetiştirmek için; kimi bölümleri silah deposu olarak kullanıldı. 1925 yılında üstüne cezaevi inşa edildi. Taş taş üstüne konarak inşa edildiyse de orada kalanların başına gelenler, taşların değil; binaların değil; adına hapishane denilen yapının değil insanın insana yaptığıydı. Açık kaldığı 81 yıl boyunca 18 infaz gerçekleştirildi Ulucanlar Cezaevi'nde… Fethi Gürcan, Talat Aydemir, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Necdet Adalı, Mustafa Pehlivanoğlu, Erdal Eren, Fikri Arıkan, Ali Bülent Orkan bunlardan bazılarıydı.
ÖNCE GELEN İSİMLERİN BULUŞTUĞU MEKÂNDI
Ulucanlar Cezaevi sadece infazların değil, tanınmış mahkumları ile de tarihe ismini yazdırdı. Kapısından birçok gazeteci, siyasetçi, yazar, aktivist, sanatçı girdi. Şairler hiç eksik olmadı…Necip Fazıl Kısakürek de girdi, Nazım Hikmet de, Ahmet Arif de kaldı burada, Hasan Hüseyin Kormazgil de…
KENDİ GEÇMİŞİMİZLE YÜZLEŞTİRİYOR
Açık kaldığı 81 yıl boyunca adı infazlarla, işkenceyle, acıyla anılan Ulucanlar Cezaevi, tüm bu gerçekleri ile bugün bambaşka bir görev üstleniyor. Ulucanlar Cezaevi, Yok saymak için değil, ders çıkarmak için, unutturmak için değil tekrar umut edebilmek için kapılarını ziyaretçilerine açtı. Bir kaç yıl öncesine kadar sadece mahkumların girdiği Ulucanlar Cezaevi, tüm geçmişi ile artık yeni ziyaretçilerini ağırlıyor. Ulucanlar Cezaevi, üstlendiği yeni misyon ile birlikte özgünlüğünü de ziyaretçilerine fazlası ile hissettiriyor. Hangi köşesine giderseniz gidin, ziyaretçileri farklı bir anı, farklı bir hikaye, 81 yıllık bir tarih karşılıyor. Bütün yaşanmışlıkları ile birlikte şimdi bambaşka bir yüzle ziyaretçilerini ağırlayan Ulucanlar Cezaevi, bizleri Türkiye'nin yakın tarihi ile birlikte kendi içsel yolculuğumuza da çıkarıyor.
KARA BİR ANI OLARAK MÜZEYE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ
Açık kaldığı yıllar boyunca farklı suçlardan pek çok mahkûmun kaldığı Ulucanlar Cezaevi, tümü ile müze ve kültür sanat merkezine dönüştürüldü. Türkiye'de bir ilki gerçekleştirdiklerini ifade eden Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki, 'Ulucanlar Cezaevi Ankara için önemli bir simge. Burasının yıkılmasına izin veremezdik. Ankara'nın kültür ve turizm hayatına önemli bir eser kazandırdığımızı düşünüyorum' diyerek projeye verdiği önemi dile getirdi. Farklı görüşlerden birçok tanınmış ismi ağırlayan, birçok kişinin infazına tanıklık eden, koridorlarında, koğuşlarında, hücrelerinde zulmün, acının, utancın yaşandığı, Türk siyasi hayatında önemli bir yere sahip olan Ulucanlar Cezaevi, Altındağ Belediyesi tarafından 1925'te yapıldığı zamanki haline sadık kalınarak restore edildi.
MÜZEDE NELERLE KARŞILAŞIYORSUNUZ?
Geçmişe duygulu bir yolculuk yaparak müzeye giren ziyaretçiler ana kapıdan sonra karanlık, soğuk ve rutubet kokan ve sonu Hilton diye anılan 9 ve 10'uncu koğuşa uzanan koridordan geçiyor. Koridorun sonunda, ziyaretçilerin karşısına 'Hilton' denilen bölüm çıkıyor. Hilton'da daha çok edebi anlamda hepimizce bilinen isimler, şairler, gazeteciler ve yazarların kaldığı biliniyor. Bülent Ecevit ve Necip Fazıl Kısakürek Hilton'da kalan isimlerden ikisi. Hilton'un hemen yanından, ilk yıllarında Müteferrika olarak adlandırılan tek kişilik hücrelere geçiş yapılıyor. Henüz mahkumiyet kararı kesinleşmemiş tutuklular ile, cezaevinde disiplin suçu işleyen veya dışarıda işlediği suç nedeni ile diğer mahkumlardan ayrılması gerektiği düşünülen kişiler bu kısımlarda tutuluyordu. Dar koridoru, loş ışıkları, demir kapıları ve kapkaranlık tek kişilik hücreleri ile bu bölüm, cezaevi koşullarının daha net anlaşılmasını sağlıyor. Hiç bitmeyeceğini düşündüğünüz koridorda, işittiğiniz sesler ürpermenize neden olurken, karanlık, soğuk ve derin dehlizlerden özgürlüğe uzanan avlulara doğru ilerlerken burada kalan mahkumların bu zor koşullara nasıl dayandığını düşünmeden kendinizi alamıyorsunuz.
ANILAR EN ÇOK KOĞUŞLARDA TOPLANMIŞ
Koğuşlarda demir ranza ve dolaplar, tahta masa ve sandalyeler, eski bir soba ve pek çok eşya dikkat çekiyor. Koğuşlardaki görsel zenginlik balmumu heykellerle tamamlanıyor. Titiz bir araştırma ile elde edilen tüm bu eşyalar, balmumu heykellerin yarattığı etki ile birleşince koğuşlar, eski Türk filmlerindeki hapishane görüntülerini andırıyor. Koğuşlar dışında avlular da, Ulucanlar Cezaevi'ne ait fotoğrafların yer aldığı bir açık hava sergisi var. Geçmişte mahkûmların volta attığı, tespih çektiği, racon kestiği avlularda bugün onların yerine fotoğrafları yer alıyor. Tanınmış mahkûmların cezaevi süreçleri ile ilgili fotoğraflarının yer aldığı avluda, bazı adli suçlulara ait Ulucanlar Cezaevi'nde çekilmiş eski fotoğraflar ve fotoğraflara ait bilgiler de bulunuyor. Film şeridi konseptinde özel olarak tasarımı yapılan ve sergilenen fotoğraflar, cezaevi tarihçesinin bir film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçmesini sağlıyor.
SON DURAK: DARAĞACI
Ulucanlar Cezaevi Müzesi'nde idamların yapıldığı darağacı da sergileniyor. Toplam 18 kişinin infazının gerçekleştiği darağacı, daha önce hep önüne kurulan 'Ulu Kavak' adıyla anılan ağacın bu kez arkasına yerleştirildi. Türkiye'de idam cezasının 2004 yılında kaldırıldığına dikkat çekmek amacıyla darağacı demir parmaklı bir hücreye yerleştirildi ve üzerine artık bu cezanın uygulanmadığına dair bir yazı yazıldı. Restorasyon sırasında darağacını çatıda bulduklarını aktaran Başkan Veysel Tiryaki, yağlı ipten sehpanın rengine kadar her ayrıntıya sadık kaldıklarını anlatarak, sadece koruyucu cila attıklarını belirtti. Ulucanlar Cezaevi'nde yatan tanınmış isimlerin fotoğraflarının, belge ve bilgilerinin koğuşlarda sergilendiği müzede, bir başka ağaç daha dikkati çekiyor. Önünde idamların yapıldığı kavak ağacının hemen yakınında bulunan ağaç, burada yatan ünlü isimlerin fotoğraf ve isimlerinin yazılı olduğu minik alüminyum levhalarla, tutuklu ve mahkûmların anı ağacı olarak düzenlendi.