Son yazımızda, Türkiye'nin Rusya ve ŞİÖ ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmesinin ekonomik açıdan sağladığı imkanlar üzerinde durmuştuk...
Bugün Kıbrıs, dolayısıyla Doğu Akdeniz meselesiyle ilgili doğurduğu gelişmeler üzerinde duracağız...
Kıbrıs ve Doğu Akdeniz meselelerini bir arada belirtmemizin nedeni, bu iki meselenin birbirinden ayrılmaz biçimde iç içe geçmesinden kaynaklanmaktadır.
***
Burada öncelikle bir noktayı hatırlatmakta yarar var...
Türkiye günümüzde her ne kadar 'ABD'nin başını çektiği 'Batı İttifakı'nın ve onun askeri örgütü NATO'nun bir parçası olsa da, aslında ABD ve Batı Avrupa ülkelerinin gözünde koşulların zorlamasıyla ittifak yapılmak zorunda kalınan 'Doğulu' bir güçten başka bir şey değildir...
Bu gerçeği anlayabilmek için 'Avrupa ve Batı' kavramlarının nasıl doğduğuna kısaca da olsa bir göz atmak gerekir.
***
'Avrupalılık kavramı' esas olarak Haçlı Seferleri döneminde geliştirilmiş bir kavramdır. Bu kavram daha sonra Avrupa'nın 'doğurduğu' ABD ile birlikte 'Batılı ülkeler' olarak genişletilmiştir...
Ondan önce Avrupa kıtasında birbirlerini düşman belleyen çeşitli etnik ve dinsel topluluklar söz konusuydu... Feodal sistem içinde yaşayan bu topluluklar, ilk kez binli yılların başlarında Hıristiyanlığın kutsal kenti olarak kabul ettikleri Kudüs'ü 'kafirlerin' elinden kurtarmak için aralarındaki kavgayı erteleyerek bir araya geldiler...
'Kudüs'ü kurtarmak' adına yola çıkan, ama aslında Doğu'nun efsanevi zenginliklerini yağmalamayı amaçlayan bu topluluklar, Bizans'ın açtığı yoldan Kudüs'e ilerlerken 'Kafir' olarak da karşılarında Anadolu Selçuklu Devleti bünyesinde toplanan Türk topluluklarını buldular ve 'Türk' kavramını o günden sonra hem Anadolu'da yaşayan tüm Müslüman topluluklar hem de 'Doğulu'lar için kullandılar.
***
Daha sonra bu topraklarda kurulan Osmanlı devleti bünyesindeki Müslüman topluluklar da 'Avrupalılar' tarafından ayrımsız olarak 'Türk' adıyla tanımlandılar...
İşin ilginç tarafı, Osmanlı devleti zaman içinde Türk unsurları geri plana ittiğinde ve 'devşirme' yöneticiler tarafından yönetilmeye başlandığında da bu durum değişmedi...
Aslında Hıristiyan asıllı olan bu devşirme yöneticiler ve yine devşirme yöntemiyle kurulan yeniçeri ordusu askerleri bile, Avrupalıların gözünde hep 'Türk' olarak kaldılar ve 'öteki'nin temsilcisi oldular.
***
'Avrupalılar' oluşturdukları 'üst kimliğe' kurmaca bir tarih yaratmak zorunda kaldıklarında köklerini 'Ari' olarak tanımladıkları bir 'ırk'a dayandırmışlardı. Bu 'ari'ler tarihin ilk çağlarında Karadeniz'in kuzeyindeki topraklardan dört bir yana dağılmışlar ve dünyadaki neredeyse tüm uygarlıkların kurucuları olmuşlardı!...
Avrupa uygarlığını kuranlar ise bu ırkın en 'seçkin' temsilcilerinden oluşan 'Yunanlılar'dı!..
'Türkler', Anadolu'yu işgal etmişler ve onları topraklarından kovmuşlardı!
***
Günümüzde bu tezlerin hepsi bilimsel olarak çökertilmiştir. Ama 'Avrupalı'ların kafasında bu tezler ve onlara dayanarak kurgulanan 'Türk imajı' yaşamaya devam etmektedir...
Yalnız kafalarda mı?.. Günümüzde ABD ve Avrupalı emperyalistlerin stratejik planlarını da bu görüşler belirlemektedir...
Bu planlara göre Türkiye, bölünmesi, etkisizleştirilmesi, Avrupa'dan uzaklaştırılarak ait olduğu Asya bozkırlarına ve Ortadoğu çöllerine hapsedilmesi gereken bir ülkedir.
***
Konumuza dönersek... Kıbrıs ve Doğu Akdeniz meselesi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti döneminde de bu bakış açısıyla ele alınmıştır...
Aslında Birinci Dünya Savaşı sonlandığında Osmanlı Devleti Avrupa'nın galip devletlerine teslim olmuş ve kaderlerini onların ellerine teslim etmişti. Türkiye'yi Avrupa topraklarından tamamen çıkaran o devletler, Osmanlı devletini Anadolu'ya hapsetmekle yetinseler ve Birinci Dünya Savaşı sırasında bile Osmanlı devleti ile karşı karşıya gelmemiş olan Yunanistan'ı Ege'den Ankara'ya kadar tüm Batı Anadolu'nun sahibi olmaya itmeseler, tarih belki de bambaşka bir seyir izleyecekti...
Anadolu'da gelişen Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin kurulması Batılı emperyalistlerin planlarını bozdu. Ne var ki, Batılı emperyalistler bu gerçeği içlerine sindiremediler ve o günden bugüne kadar kendi planlarını gerçekleştirmenin yollarını aramaya devam ettiler.
(Devam edecek)