14 Mayıs'ta yapılacağı açıklanan seçimler, Türkiye için bir dönüm noktası olacak...

Ancak bu dönüm noktasından sonra Türkiye hangi istikamete yönelecek belli değil.

***

Bu durumun güncel siyasetin ötesine uzanan nedenleri var...

Eskiden siyasette cepheler farklı toplumsal sınıf ve grupların temsil eden, siyasi programları benzeşen ve çıkarları ortak olan partiler arasında kurulur...

Ana muhalefet partisi lideri de doğal olarak cepheyi oluşturan partilerin lideri olurdu...

Ancak 1980'li yıllardan sonra yaşanan küreselleşme ve neo-liberal ideolojinin siyasetin ortak paydası haline gelmesi, siyasi partilerin programlar temelinde ayrışması olayına son verdi. O zamandan bu yana benzer ekonomik ve sosyal programları savunan partiler, liderlerinin farklı yönetim tarzları ya da etnik veya dinsel temelde yaşanan ayrılıklar temelinde şekilleniyor.

***

Geçtiğimiz yıllarda dünyanın ABD ekseninde tek kutuplu olmaktan çıkarak 'çok kutuplu' hale gelmesi bu farklılıklara bir başkasını daha ekledi...

Kimi zaman liderler, konjonktürel siyasi çıkarlar doğrultusunda 'kutup başları'ndan birine yakınlaşıyor veya uzaklaşıyor..., Bu da karşılarında yer alan politikacıların diğer kutba yaklaşması sonucunu doğuruyor...

Böylece ayrışmalarda kimi zaman 'dış' faktörler 'iç faktörler'in önüne geçiyor.

***

Türkiye de bu değişimin dışında kalamadı...

Özellikle 12 Eylül darbesinin ardından belirli sosyal ve siyasal grup ve sınıfları temsil eden partilerin tümünün kapatılması, daha sonra 'demokrasiye dönüş' adı verilen süreçte cuntanın dayattığı siyasi ve ekonomik programı benimsemeyen siyasetçilerin siyasi partilere katılmasının yasaklanması, iktidara geldiklerinde benzer programlar uygulayan liderlerin belirli günlerde Meclis'te düzenledikleri toplantılarda birbirlerine atıp tuttukları ama benzer programları uyguladıkları bir düzen yarattı.

***

Günümüzde Altılı Masa'nın Cumhur İttifakından farklı bir ekonomik ve siyasi program oluşturmakta zorlanmasının altında bu olgu yatıyor...

Kavganın konusu gerçek anlamda farklı sınıfların ve toplulukların çıkarları olmayınca siyasetçiler, 'kim daha fazla yardım dağıtacak', 'kim yabancı fonları hangi yöntemlerle ülkeye getirecek', 'kim geçmişte ne dedi sonra ne yaptı', 'bakın ben söylemiştim, o yaptı' gibi içi boş tartışmaların ötesine geçmeyi başaramıyor...

Görünüşte Altılı Masa ve İktidar partileri birbirlerine karşı kıyasıya bir mücadele veriyor, ama hem karşılıklı kurulan ittifaklar hem de de bu ittifakların bileşenleri aslında aynı şeyleri farklı 'şivelerle' söylemekten başka bir şey yapamıyor...

Böyle olunca da kitlelerde gerçek bir değişim duygusu yaratılamıyor.

***

Altılı Masa'nın ortak bir aday etrafında birleşememesinin en önemli sebebi bu...

Ortada etrafında birleşilecek temel toplumsal sınıfların ortak çıkarlarına dayalı programlar olmayınca liderler de 'aday senin partinden mi benimkinden mi olsun', 'sen mi kazanırsın, ben mi kazanırım', 'şunun mezhebi ötekinin mezhebine ters düşer o nedenle hepsi bizden olsun' tartışmalarının ötesine bir türlü geçemiyor...

Etrafında birleşilen tek konu var, o da 'tek adam rejiminin yerine parlamentonun ağırlık taşıyacağı bir siyasi sistem oluşturulması'...

O konuda ortak bir fikre varılmasının sebebi ise Altılı Masa'yı oluşturan liderlerin ancak birlikte hareket ederlerse iktidarı ele geçirebilecek olmaları!

***

Tabii bir de işin 'dış tercih' yönü var...

Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tartışılmaz liderliğindeki Cumhur İttifakı partileri, onun ABD'nin başını çektiği Batı Bloku ile Rusya ve Çin'in etrafında oluşan Avrasya Bloku arasında bir 'denge politikası' izliyor...

Bu durum Batı blokunda rahatsızlık yaratıyor...

Bu da Altılı Masa etrafında birleşen partilerin dış politikalarını 'demokrasi ittifakı' olarak niteledikleri ABD ve Batı blokuna endeksleyerek kendilerine dış destek bulma çabalarına yol açıyor.

(Devam edecek)