Bugünkü konumuza girmeden önce bir hatırlatma yapmak istiyoruz...
Ticaret savaşları ile ilgili yazılarımızın bir köşe yazısının boyutlarını aştığının farkındayız...
Ancak bu konuyu ele almaya devam edeceğiz...
Bunun iki önemli nedeni var...
Birincisi, her toplumsal/siyasal gelişmenin temelinde ekonomi yattığı için küresel çapta ekonomik bir mücadelenin doğurduğu toplumsal ve siyasal sorunlar bu mücadele bağlantısı içinde ele alınabiliyor... Dolayısıyla köşe yazılarına has güncellik ile sorunların temelinde yatan nedenler arasında bir bağlantı kurulabiliyor...
İkinci neden ise "bizim köşe"nin özellikleriyle ilgili...
Yıllar önce bu köşede yayınlanan ilk yazımızda "klasik bir köşe yazarı" olmadığımızı, ilgi alanımızın bir çok köşe yazarının ilgi alanlarından farklılık taşıyacağını, bu açıdan değişik bir tarz deneyeceğimizi söylemiştik...
Bu denemelerimizi kimi zaman bir konuyu enine boyuna "didikleyerek" yapmaya çalışıyoruz.
***
Tekrar konumuza dönersek...
Ticaret savaşı ile ilgili yazılarımızda bugüne kadar genellikle ABD ve Çin arasındaki ilişkiler üzerinde durduk...
Ancak bu ülkeler tek başına yaşamıyorlar...
Çin, Rusya ile Şanghay İşbirliği Örgütü içinde birlikte hareket ediyor... ABD de AB ile yakın ilişkiler içinde bulunuyor...
Bu nedenle bu mücadeleyi "Şanghay cephesi" ile "ABD-AB cephesi" arasındaki bir mücadele olarak ele almak da mümkün.
***
Türkiye'nin bu cepheler arasında ilginç bir konumu var...
Esas olarak ekonomik ilişkilerimiz yakın zamana kadar ABD ve AB odaklıydı...
Hatta bir ara Rusya ile olan tüm ekonomik bağlarımız kopmuş durumdaydı...
Ancak Suriye savaşı renk değiştirerek "Kürdistan'ı kurma savaşı" halini alınca Türkiye'nin Rusya ile ilişkileri düzeldi...
Buna karşılık PKK/PYD'yi destekleyen ABD ve AB ile olan ilişkiler gerildi...
Bu gerginlik şu anda ekonomik ilişkilere fazla yansımış olmasa da geleceğe baktığımızda "Batı" ile ilişkilerin geleceği pek parlak görünmüyor.
***
Dolayısıyla iki cephe arasında yer alan Türkiye'yi bir tür "ara güç" olarak değerlendirmek mümkün...
İlişkinin yönüne baktığımızda Rusya ve Çin ile ilişkilerin giderek gelişmekte olduğunu, "Batı ile ilişkilerin ise belirsizliğini koruduğunu görüyoruz...
Bu arada bir başka "ara gücü" de işin içine katmamız gerekiyor: İran.
***
İran'ın da Türkiye gibi özel bir konumu var...
Şu anda Çin ve Rusya'nın, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan'ın katılımıyla oluşturdukları toplam altı ülkeden oluşan "Şanghay İşbirliği Örgütü", ayrıca 5 "gözlemci ülke" içeriyor...
İran bu ülkelerden biri...
İran'ın ABD cephesinin ambargosu altında yaşaması onu Şanghay cephesine yaklaştırırken Türkiye ile İran arasındaki ekonomik ilişkiler de giderek gelişiyor.
***
Türkiye'nin gözlemcisi bile olmadığı "Şanghay İşbirliği Örgütü" ile ilişkilerinin önemine gelince...
ŞİÖ'nün bir parçası haline gelme isteği bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ağzından defalarca ifade edildi...
Bugüne kadar Şanghay cephesinin lideri durumunda olan Rusya'dan bu öneriye olumlu bir cevap gelmedi... Ama Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in danışmanı olan uluslararası ilişkiler uzmanı Sergey Markov "ara formül" diyebileceğimiz bir yol öneriyor...
Bu öneri şöyle:
"Erdoğan, AB karşısında Türkiye’nin elini güçlendirmek için Türkiye’nin ŞİÖ’ye tam üye olabileceğini söyledi ki bu son derece mantıklı, anlaşılır bir durum. Fakat Türkiye’nin ŞİÖ’ye tam üyeliği, iki nedenden ötürü, mümkün görünmüyor: Birincisi, ŞİÖ, son yıllarda hiç bir ülkeyi tam üyeliğe kabul etmedi ve yakın gelecekte de kabul etme olasılığı, düşük. İkincisi, ŞİÖ’ye tam üye olan ülkeler içinde, ABD’nin müttefiki olan bir tek ülke yok. Türkiye ise, hem NATO üyesi, hem de ABD’nin en yakın müttefiklerinden. ŞİÖ üyelerinin bu şartlarda Türkiye’yi tam üyeliğe kabul etmesi mümkün değil. Ancak, dış politikada açılımlar yapan Türkiye’nin, ŞİÖ yerine, Avrasya Ekonomik Topluluğu’na yönelmesi, hem onun için, hem de bölge ülkeleri için faydalı olur."
Bu konuya devam edeceğiz.